Paylaş
İdam cezasının kaldırılması için girişilmiş kampanyalarda en sık söylenen, ölümün çözüm olmayışıdır. Yasal ve doğru mahkeme kararıyla da olsa, insan yaşamını sona erdirmenin hiçbir sorunu çözmeyeceği, hatta zincirleme öç almalarla başka ölümlere de yol açacağı savunulur. Ayrıca, ceza çektirme söz konusu ise, idam edilmiş kişinin artık cezayı çekmekte olmayacağı, ölümün her şey gibi cezanın da sonu olacağı söylenir. En ağır cezanın, idam değil, doğal ölüme kadar uygulanmış bir müebbed hapis olacağını söyleyenler çoktur.
Buna karşılık, ağır suçlardan caydırıcılık için böyle bir cezanın yararına, kamu vicdanını ve özellikle ölümle sonuçlanan ağır suçlarda kurban yakınlarındaki öç alma duygusunu tatmin etmenin gereğine inananlar da vardır.
Avrupa'nın hemen hemen bütün devletlerinde ölüm cezasının kaldırılmasıyla noktalanan, ama Amerika Birleşik Devletleri'nin bazı eyaletleri başta olmak üzere, Rusya Federasyonu'nda, Ukrayna'da, Azerbaycan'da ve başka kıtaların çeşitli köşelerinde sürüp giden bir tartışmadır bu.
Ne garip tecellidir ki, ‘‘Öcalan’’ diye bir soyadı almış kişiye verilen idam cezası dolayısıyla en çok sözü edilen duygu da, öç alma duygusudur.
Yitirilen insanların öcünü Öcalan'dan almak.
Öcün alınmasıyla gidenin geri gelmeyeceği bilinse de, ağır basan düşünce budur.
Elbette, infazı düşünmek ve tartışmak için çok erken. Yargıtay sürecinin ve iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra gelecek olan Avrupa aşamasının aylar sürmesi, hatta yıllara yayılması olasıdır. Dolayısıyla, şimdi tartışılması mümkün olmayan kararın kesinleşmesinden sonra parlamentonun konuyu somut olarak ele almasını gerektirecek noktaya daha çok vakit var.
Belki de, sorunun zamana yayılmasında, olanı ve olabilecekleri bütün boyutlarıyla derinliğine düşünmek ve gerekenleri yapmak bakımından sayısız yarar olabilir diye düşünmek gerekiyor.
Özellkle, söz konusu kişinin durumuna bağlı olmadan, ölüm cezasının gerekliliğini şimdiden soyut olarak tartışmak ve bir karara varabilmek için.
Hele, kararı tefhim eden yargıcın kişisel olarak ölüm cezasına karşı olduğunu açıklamasından sonra.
Ayrıca, Adalet Bakanlığı tarafından Ceza Hukuku Ordinaryüs Profesörü Sulhi Dönmezer başkanlığındaki uzmanlık komisyonuna on yıllık çalışmayla hazırlatılan ve idam cezasını kaldıran yeni Türk Ceza Kanunu öntasarısı da 1997'den beri hükümetlerin önünde beklemekte. O metin, müebbet hapis cezalarını ikiye ayırarak, bilinen ‘‘müebbet’’ten öteye bir de ölüm cezasının yerine geçebilecek ‘‘ağırlaştırılmış müebbet cezası’’ getiriyor.
İnsanları, neredeyse asılmadıklarına hayıflandıracak bir ceza.
Bunları düşünmek için, ille de yumurtanın kapıya dayanmasını beklemek ve DGM konusunda olduğu gibi, yerli yersiz herkese ‘‘başkaları istedi de böyle oldu’’ dedirtmek mi gerekir?
Paylaş