Okullar çatışması

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Başbakan Yılmaz'ın, Ertuğrul Özkök'le konuşurken, ekonomi politikasında eşgüdüm gerekliliği konusunda söylediklerine katılmamak mümkün değildir. Gerçekten de, onun dediği gibi, ‘‘Ekonomi mutlaka istişareyi gerektirir, çeşitli görüş ve öneriler ortaya konur. Tartışılacak, bazıları denenecek, sonuçlarına göre revize edilecek.’’

Bu sözlerden sonra, eşgüdümcülüğü yüklenmesi ve ‘‘ekonomiyi devamlı kurul olarak götürüp, Yüksek Planlama Kurulu'nu devamlı toplaması’’ da doğal.

Ancak, konuşmada dikkati çeken, haklı olarak özerk biçimde çalışması kabul edilen Merkez Bankası dışında, ekonomi politikasının başlıca ayakları olarak yalnızca iki bakandan, Güneş Taner ile Işın Çelebi'den söz edilmiş olmasıdır.

İkisi de Özal okuluna ya da alafranga deyimiyle ‘‘ekol’’üne mensup olan bu bakanlar dışında, ekonomi politikasının oluşturulması ve eşgüdümü bakımından bir başka okulun katkısına gerek yok mudur?

Öyle bir okul ki, kamu gelirinin asıl temelini vergi politikasının oluşturduğuna inansın.

Kaynak olarak kısa vadeli çarelerle yetinip, apar topar kamu malı satımına bel bağlamak yerine, kapsamlı bir vergi reformu düşüncesine ağırlık versin.

Türkiye'nin en büyük kusurlarından biri olarak, hiç vergilendirilmeyen geniş bir kayıtdışı ekonominin varlığını görsün.

Savurganlığın önlenmesi için kamu işlemlerinde kırtasiyeciliğe kaçmayan tasarruf önlemleri oluşturup ciddiyetle uygulasın.

Şimdiki hükümetin şansı, Maliye Bakanlığı koltuğunun böyle bir yaklaşım için düşünülebilecek ideal bir kişice, Gelirler Genel Müdürlüğü'nden gelme bir politikacıca doldurulmakta oluşudur.

Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşundan ve Hazine'nin ayrılışından sonra, Maliye Bakanlığı'nın ekonomi yönetimi bakımından eski ağırlığını yitirdiği, bir çeşit ‘‘gelirler bakanlığı’’na dönüştüğü doğrudur. Ancak, bunun böyle oluşu, kamu gelirleri politikasının genel ekonomik tutumların oluşturulmasında ve yürütülmesinde büsbütün devre dışı bırakılmasını gerektirir mi?

Elbette, vergi reformu ve kayıtdışı gelirlerin vergilendirilmesi gibi konular, bir çırpıda çözülüp meyveleri hemen toplanacak cinsten değildir.

Ama, ekonomi politikasının oluşturulmasında bu konulardan hiç söz edilmemesi ve sanki bunlar olmadan da sağlıklı düzelme sağlanabileceği izleniminin verilmesi şu bakımdan sakıncalı: İnsanlar, ister istemez, çarçabuk yapılacak özelleştirmelerle ve harika çocukların harika formülleriyle her şeyin düzelebileceğine ve ortalığın güllük gülistanlık olacağına inanmaya başlıyorlar. Düzelmenin güven verici olması için, temel konulara da el atıldığı, ekonomi politikasında bunların da hesaba katıldığı görülmelidir.

Oysa, Özal okulunun yıllardır çeşitli iktidarlarca uygulanan harika formülleriyle ve çeşitli iktidarlarda yer almayı başaran harika çocuklarıyla varılan nokta ortadadır: Yüzde 70'lerden aşağı inmeyen ve şimdi yüzde 90'a yaklaşan bir enflasyon, 3 katrilyona doğru yol alan bir bütçe açığı, işsizlik, faiz gelirlerine dayalı sınırlı refah, yatırımlar yerine satışlardan sonra ödenen trilyonlarca iş kaybı tazminatı, dinmeyen işsizlik...

Okulların farklı olduğu muhakkak.

Ama, Namık Kemal'den beri hep öğretilen, doğruların farklı görüşleri çatıştırarak bulunacağı değil midir?

Yazarın Tüm Yazıları