Paylaş
Xavier le Pichon, dünyanın en ünlü tektonikçilerinden. Yani, deprem uzmanı. Yer dinamiği profesörü ve Fransız Bilimler Akademisi üyesi. Hemen gelip Marmara depremini yerinde incelemiş; öncesini de biliyor.
Cumhuriyet'in muhabirine şunları söylemiş: ‘‘Marmara Denizi'ni bölen fay, şimdi her iki uçtan yüklenmiş, bekliyor. En olabilir senaryo, Marmara'yı yaran bütün fay parçasının tek bir parça olarak kırılmasıdır... Tarihsel kayıtlar ve bugünkü sismik aktivite, Marmara'da fayın tek bir parça olarak kırılacağını gösteriyor. Bunun ne zaman olacağını tahmin edemeyiz; yarın da olabilir, 20-30 yılda da. Ama, 20-30 yıldan daha ötede olması çok zayıf bir ihtimaldir.’’
Bu, Türk yerbilimcilerinin büyük çoğunluğunca da paylaşılan bir görüştür.
* * *
Böyle olunca, ‘‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ diye yola çıkmış bir cumhuriyetin en büyük kentini yaklaşan bir doğal afetten korumak için yapılacakların ivediliği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bırakın devletleri, bireylerin yaşamlarında bile 20-30 yıl, çok uzak olmayan, bazı adımları hemen atmayı gerektiren bir süredir.
Elbette İstanbul'un büyük bölümünü yeniden inşa edemezsiniz. Ama, yapıların teker teker gözden geçirilmesi, çürük olanlar için güçlendirme ve destekleme çalışmalarının zorunlu kılınması düşünülebilir.
Önlemler için çok şey yazıldı, söylendi. O konudaki tehlike, günün modasına uygun olarak, kamu yönetimini devreden çıkararak, Özal döneminde kalkışıldığı gibi proje ve yapı denetiminde özel şirketleri yetkilendirmektir.
Oysa, artık, çıkış yolunun, kamuyu küçültmekte değil, düzeltip güçlendirmekte aranması gerektiğini öğrenmiş olmalı Türkiye. Son olayın en büyük trajedisi, doğrudürüst bir kamu yönetiminin hem vazgeçilmezliğini, hem de yetersizliğini aynı anda göstermiş olmasıdır.
Özellikle de denetleme, kurtarma ve yardım yetiştirip dağıtma konularında.
* * *
Kendini belli eden en büyük kusur, ‘‘organizasyon bozukluğu’’ denen örgütlenme beceriksizliği ve onun bir parçası olarak eşgüdüm eksikliğidir.
Oysa, bu konu, beceriden öteye, yönetim bilimi ve onun içinde kamu yönetimi denen yeni disiplinlerde ‘‘organizasyon ve metot’’ diye öğretilen, öğretilmesi gereken yeni bir daldır. Büyük Savaş'ın Alman ordusundan İkinci Dünya Savaşı'nın Amerikan ordusuna, oradan da kamu yönetimine ve başka orduların eğitimine geçen, ‘‘O ve M’’ kısaltmasıyla anılan bir bilim dalı. Türkiye'de de bir süredir bazı fakültelerde ve enstitülerde öğretiliyordu; ama, demek ki, iyi öğretilmemiş. Daha doğrusu, öğrenme gereği duyulmamış.
Durum, önceden de bilinmiyor değildi. Zaten, hükümetin, niçin, ilk günden başlayarak bölgede olağanüstü hal ve hatta sıkıyönetim ilanını isteyip afet yönetimini örgütlenme yeteneği daha çok gelişmiş bir kuruluşa, yani Silahlı Kuvvetler'e devretmediği çok kişice sorulan sorulardan biridir.
Frenk sözlüklerine olduğu gibi geçen Türkçe ‘‘başıbozuk’’ sözünün ‘‘sivil’’ anlamına gelmediğini hiç olmazsa bundan sonra göstermek zorunda dağil miyiz?
Paylaş