Paylaş
Göz gözü görmüyor. Seçim toz dumanından mı, hırstan mı, yoksa her zamanki miyopluktan mı, belli değil. Ama, Türkiye'nin önünü göremediği muhakkak.
Hiç değilse, birkaç ay sonrasına dikkatle bakmak gerekmez miydi?
Oysa, gözler hep 18 Nisan'a takılmış.
Ya onun bir hafta sonrası? Örneğin 24 Nisan?
24 Nisan, Türkiye dışındaki Ermeniler ve davalarını destekleyenler için ‘‘soykırım’’ın yıldönümüdür. Osmanlı hükümetinin ‘‘Ermeni komite merkezlerini kapatma ve elebaşlarını tutuklama’’ için vilayetlerle mutasarrıflıklara yolladığı gizli ‘‘tamim’’in yıldönümü. Arkadan ‘‘tehcir’’ kararı gelecek ve yankıları bugünlere kadar süren 1915 olayları başlayacaktır.
O olayları Hitler'in Museviler'e yaptığıyla aynı kefeye koydurarak Türk nefretini bütün insanlığa mal etmek için, her yıl aynı gün yaklaşırken bir ‘‘soykırım seferberliği’’dir başlar. Amaç, bu iddiayı devletlerin resmi organlarına, parlamentolara, hükümetlere kabul ettirmek, sonra da Birleşmiş Milletler'e taşımaktır.
Geçen yıl, bu bakımdan Fransa'da az kalsın sonuca varılıyordu; Milli Meclis'te başlayan girişim ancak Senato'da durduruldu. Bu yıl, süreci tamamlamak ya da yeni bir süreç başlatmak girişimleri yine var. Bereket, Fransız hükümeti gidişe karşı kesin tavır almış durumda. Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine, Senato Dışişleri ve Savunma Komisyonu'nda yaptığı konuşmayla, bu çeşit kararlar yerine ‘‘herkesle yararlı diyalog ortamı kurmayı ve aşırı milliyetçiliğe hizmet etmekten kaçınmayı’’ tercih ettiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Chirac da, girişime karşı.
Ama, tehlike büsbütün atlatılmış sayılmaz.
Şimdi, soykırım davası peşinde koşanları dünyanın her yanında biraz daha şanslı kılan yeni bir etken var: Öcalan'ın yakalanıp yargılanacak olması.
Türkiye'yi ve Türkler'i sevmeyenler ya da Ankara'nın hırpalanmasından yarar umanlar için, ‘‘Kürt kartı’’ bazen açıkça, çoğu zaman da el altından kullanılan bir kozdu. Dost bellenen çevrelerde bile insan hakları ve insanlık adına edilmiş sözlerin gerisinde çeşitli hesapların yattığı hep biliniyor.
Bu, elbette Türkiye'yi Kürt sorununa akıllıca çözüm bulmaktan alıkoyacak bir gerekçe olamaz; ama, kapıda bekleyen tehlikeyi görmezden gelmek de yanlış.
Bekleyen tehlike şudur: PKK'ın zayıflatılması ve elebaşının yakalanması, özellikle Kürt kartını sinsice kullanmak isteyenleri üzmüş olabilir. Böyle olunca, gizlenen hayal kırıklıklarını Ermeni soykırımı konusunda kursaklarda kalmış olan bir başka istekleriyle yine sinsice birleştirmeleri ve bilinçaltlarında birikenleri bu vesileyle kusmaları beklenemez mi?
Böyle olduğu içindir ki, Öcalan yargılamasının toz kondurulamayacak bir pürüzsüzlükle başlaması ve DGM konusundaki yeni düzenlemenin yaz aylarına bırakılmadan bir an önce giderilmesi önem kazanmıştı. Hükümetin Meclis toplantısını bu bakımdan değerlendirmeyişi gerçekten hayret vericidir.
‘‘Sivil darbe’’ konusundaki ‘‘askeri müdahale’’de gözden kaçan noktalardan biri de bu oldu galiba.
Dağlarda kazanılan zafer yabancı salonlarda kaybedilirse, akıtılan kanlara yazık olmaz mı?
Paylaş