Müttefikliğin ödevleri

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Herkes biliyor ki, jeopolitik durumlar ve özellikle savunma gerekleri, Türkiye ile Amerika arasında sıkı bir bağ oluşturdu. İttifakı da aşan.

Bu bağlılık kolay yıkılmaz, yakın bir gelecekte de kolay kolay bozulmaz.

Böyle bir ittifak anlayışının iki tarafa yüklediği ödevler vardır. Onlar karşılıklı yerine getirilmeli ki, zaten kolay kopmayacak bir bağlılık en azından taraflardan birinde eziklik duygusu yaratmasın ve etkisi belki çok sonra görülecek zehirli birikimler oluşturmasın.

Irak olayı, bütün bunları anlatmak için iyi bir örnek sayılabilir.

Saddam rejiminin saldırganlığını frenlemek elbet gerekli.

Ancak bunu sağlamak için kullanılacak yöntemlerin iki temel koşula uygun olması gerekir: Yöntemler ters sonuçlar vermemeli ve sıkı ittifak durumundakilerden hiçbirinin temel çıkarlarıyla büyük çelişki yaratmamalı.

Bu noktalardan ve özellikle Türkiye açısından bakıldığında, tablo kötüdür.

Son bombardıman, Birleşmiş Milletler kararları kapsamına giren hedefler konusundaki başarının küçüklüğü ve sivil halka çektirilen azabın büyüklüğü bir yana, Washington'un amaçları bakımından da ters sonuç verdi: Saddam, ülkesinde ve Arap dünyasında şimdi daha güçlü, daha saygın. Ayrıca, Irak'ın, bozulan tesisleri onarıp işler duruma sokmadaki becerisi de, Körfez Savaşı yıkımının giderilişine tanık olan herkesçe teslim ediliyor.

İkinci koşul açısından ise, fatura yine Türkiye'ye kesilmiştir: Habur kapısında yine iki-üç bin kamyon yığılı, yine işsizlik, Güneydoğu'nun, hatta Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana gibi illerin ticaretinde yine durgunluk.

Türkiye'yi yönetenler, bölge psikolojisini tanıyan bir ülkenin insanları olarak, kullanılan yöntemlerdeki büyük yanlışlığı müttefiklerine göstermek zorundadırlar.

Amerika‘yı yönetenlerin Türkiye gibi bir müttefike karşı ödevleri ise, ona bunca zarar veren yöntemlere bir daha başvurmamaktır. Yanlış bir saldırıyı, üstelik başlamasına yalnız bir saat kala haber vermek müttefikliğe sığmaz. Düzeltilmesi böylesine güç tutumlar sürdükçe, külahları değişme saati de ergeç gelir ve en yıkılmaz denen ittifaklar bile çöker.

Dün, Ankara’da yayınlanan Turkish Daily News Gazetesi, Kuzey Irak'ın Selahaddin kasabasında Mesud Barzani'yle yapılmış bir mülakatı yayınladı. Kürdistan Demokrasi Partisi'nin lideri, ‘‘Amerika, Irak'taki muhalif gruplarla görüşürken, Saddam'ın yerine ne gerçekçi bir seçenek sundu, ne de bu konuyu tartışmaya açtı’’ dedikten sonra, özetle şunları söylüyor: ‘‘Muhalif denen gruplar çok dağınık ve kendi aralarında çekişmeli. Talabani'yle iktidarı paylaşma ve PKK'yı bölgeden çıkarma konularında da anlaşmazlığımız var.’’

Bu durumda, Türkiye'yi yönetenlerin kendi halklarına ve büyük müttefike karşı duymaları gereken asıl büyük ödev, şunları dile getirmek oluyor: ‘‘Kendiniz bir pilot bile yitirmemek için uzaktan füze atmakla yetinirken, sonu belirsiz, ama bu bölgenin Arap, Kürt, Türk, Türkmen bütün insanlarını birbirine kırdıracağı belli maceralara itmek günahtır, yanlıştır, boşunadır!’’

Bunlar, gerektiğinde masa yumruklanarak bütün açıklığıyla söylenmedikçe, ne müttefikliğin, ne de Türkiye'yi yönetmenin gereği yerine getirilmiş olur.

Ne de insanlığın.



Yazarın Tüm Yazıları