Mümtaz Soysal: Misyon

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Faruk Bildirici'nin ‘‘Kuzum Bülent’’ kitabı, ünlü romanların klasik temalarından olan ‘‘babalar ve oğullar’’ konusuna malzeme sayılacak örneklerle dolu. Baba Fahri Bey, bir yandan kamu sahnesine yeni çıkmakta olan oğlunu esirgemeye çalışır, bir yandan cesaretlendirir, bir yandan da ‘‘Bir posta binmişsin, bu post nasıl olsa havalanacak ve seni uçuracaktır’’ diyerek sabırlı olmasını öğütler.

Kendi siyasal yaşamındaki başarısızlığın hıncını oğluyla almak istercesine.

Ama, ilk cumhuriyetçi kuşağın ödün vermez laikliğinden hiç sapmayarak.

Örneğin, ‘‘Bülent’’inin Pazar Postası'nda çıkan imzasız yazıları arasında en beğendiklerinden biri ‘‘İrtica Yoktur’’ başlıklı yazıdır. Fahri Bey'in ‘‘hem düşündürücü, hem eğlendirici’’ bulduğu o yazıda Demokrat Partili bakanlardan Tevfik İleri'nin ilahilerle karşılandığı Konya gezisi anlatılır:

‘‘Sayın Bakan önce doğru camiye gidip cemaatle birlikte öğle namazını kılmış, sonra hükümet meydanında toplanan halka bir hitabede bulunarak memlekette irtica olmadığını belirtmiştir. ‘Var mıdır, varsa söyleyin' demiş, halk hep bir ağızdan, ‘Madem siz yok diyorsunuz, öyleyse yoktur' demiştir. Bunun üzerine Bakan, ‘Görüyor musunuz, siz yok dediğinize göre memlekette irtica yoktur' demiştir.’’

Şimdilerin Başbakan'ınca Fethullahçılık konusunda edilen sözleri anımsamadan durabilir misiniz?

Dış ülkelerdeki okulları göklere çıkarıp içteki sinsiliğe hoşgörüyle bakmak ne ölçüde doğrudur? Dışta yapılanla içte yapılmak istenen arasında hiç mi bağlantı yok? Başbakan'ın ‘‘bazı çevrelerin eleştirilerini göze alarak çalışmalarını tebrik’’ ettiği okullarda ‘‘duvarlara Atatürk resimlerinin asılması’’, asıl amacın gözlerden saklanışına katılmayı haklı gösterir mi?

Kritik soru budur.

Devletin çeşitli haberalma örgütleri içteki sinsi çalışmaları açığa çıkarmışken, Milli Eğitim Bakanlığı Abdülfettah Şahin takma adıyla yazılıp vaktiyle okullara da dağıtılan kitaplardaki şeriatçılığı ve devrim karşıtlığını fark etmişken, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Amiral Güven Erkaya görev başında edindiği bilgilere dayanarak Fethullahçılığı ‘‘Türkiye Cumhuriyeti için büyük tehlike’’ sayarken, ‘‘ama, dıştaki okulları çok iyi!’’ demek sinsiliğe katkı değildir de nedir?

Vaktiyle, yalnız Osmanlı Devleti'nin ‘‘dersaadet’’ini değil, en uzak köşelerini, özellikle Doğu ve Güneydoğu vilayetlerini saran misyoner okulları da ‘‘çok iyi’’ydi. Oralardan pek değerli insanların, hatta başbakanların yetişmiş olması, okulların gerisinde yatan amaçları ve hele ‘‘Şark Meselesi’’ndeki rollerini unutmak için yeterli neden midir?

O halde, şimdi sorulması gereken asıl soru şu oluyor: Fethullahçılık, Amerika'nın siyasal amaçları için ‘‘sözde ılımlı Müslümanlığı dünyaya yayma’’ çabasının bir aracı ise, onun bu rolüne sempatiyle bakmanın anlamı nedir?

Yazarın Tüm Yazıları