Paylaş
Her seçim döneminin aday saptama aşamasında bunlar vardır.
Kişisel huzursuzluklar olur. İnsanların onurlarıyla oynanmıştır; haksızlıklar, adaletsizlikler, vefasızlıklar olmuştur; kayırmalar, sürprizler, şunlar bunlar... Seçim öncesinin gergin atmosferinde, toplumdaki hastalıkların çok daha keskinleşmiş, çok daha örseleyici biçimleri ortaya çıkar.
Sonra, çeşitli yörelerde yine küçük çaplı başka huzursuzluklar: Seçim çevreleri içinde dengeler gözetilmemiştir. Hem yer olarak, hem de zümreler olarak. ‘‘Etnik’’ sözünü kullanmaya kimsenin dili varmaz; ama, başka zamanlarda biraz övünçle ‘‘Anadolu mozaiği’’ denen bu renklilik seçim dönemlerinin başlıca dertlerinden biri olur. Bazen, bu konulara bile gitmeye gerek kalmaz; ilçeler arasında sorunlar çıkar. Örneğin, Zonguldak gibi orta boy bir ilde bile, ‘‘İki Çaycumalı, bir Ereğlili, peki bunca kalabalık Merkez ilçe hangi sırada?’’ diyerek patırtı olur, önde gözüken partilerin oy hesapları karışır.
Bunlar, seçim dönemlerinin küçük çaplı, belki de olağan sayılabilecek huzursuzlukları. Olsa olsa, partilerin iç yapılarındaki bilinen bozukluklar bir kez daha su yüzüne çıkmış olur; o yapıları düzeltmek ve birazcık parti içi demokrasi getirebilmek için yapılması gerekenleri bir kez daha düşünürsünüz.
Ama bu kez çok daha genel ve büyük bir huzursuzluk var: Seçimin gereği halk yığınlarınca hálá tam olarak anlaşılmış ve benimsenmiş değil.
Aylardır süren ve hep sözü edilen bir huzursuzluktu bu. Şimdi, küçük huzursuzluklar bu genel ve büyük huzursuzluğu geçici olarak yeniden alevlendirdi.
Her şeyden önce, genel seçimlerin niçin öne alındığı tam olarak kavranmış sayılmaz.
Tek bir parti liderinin yanlış manevrası mı?
Öyle idiyse, öbürleri niçin hemen benimsedi? Herkes kendine göre kárlı çıkma hesabı mı yaptı? Siyasal konjonktürdeki değişmelere göre zaman zaman bu yarar hesaplarında kaymalar oldu da, dönüş yapmanın ayıbı mı ağır bastı?
Anayasa'daki çok tartışmalı bir hükmü şu ya da bu yoldan aşıp birbirinden çok farklı iki seçim kategorisini ayrı tutmak mümkünken, göz göre göre niçin iki ayağı bir pabuca sokmanın sıkıntısı yaratıldı? Bunda da mı, akıldan çok, küçük çaplı çıkar hesapları rol oynadı?
Yoksa, bütün bunlar, partilerindeki insancıklarla oynayabilmek ya da onları en azından geçen bahardan beri susta durdurabilmek için lider tayfasının oynadıkları bir oyun muydu?
Üstelik, seçimin sonucunu etkileyecek, hatta meşruluğunu sağlamlaştıracak yasa değişiklikleri yapılmadan böyle bir bir genel seçime gitmeye ne gerek vardı? Gerekenler yapılmadığına göre, ortaya çıkacak tablodan ne hayır gelir?
Kısacası, dünden beri bütün Türkiye aynı soruları yine sorup durmakta.
Oysa, bu çeşit soruların çoktan yanıtlanmış ve kuşkuların çoktan sona erdirilmiş olması gerekirdi.
Seçimler, demokrasilerin bayram günleridir.
Bunca tartışma, çekişme, kuşku, tereddüt, hatta pişmanlık duygusuyla gidilen bayram olur mu?
Paylaş