Paylaş
Hiç parlak değil.
Yirmi yıllık ekonomik politikalar kaçınılmaz akıbetine varmış, Türkiye iç borç girdabına kapılıp boğazına kadar da dış borç batağına saplanmıştır.
Acze düşmüş ülkenin üzerine üşüşen kargalarla akbabalar ağır koşullar ileri sürüp ‘‘Bunlar kabul edilmezse, para yok!’’ deme cesaretini buluyorlar.
Hükümet, devlet bağımsızlığını ve ülke onurunu çiğneyerek bu koşullara ‘‘evet’’ demenin çaresizliği içinde Anayasa ve yasa değişikliği peşinde.
Bakanlar, geleceğin ekonomi ve enerji sorunlarını doğru hesap ve planlara bağlayarak bir ulusal seferberlik başlatmak yerine, yabancı sermayenin yerli temsilcileriymiş gibi yapay paniklerle iş başarma çabasındalar.
Geçmiş iktidarların tek ciddi adımı olan vergi reformu, sahip çıkabilecek bakanın siyaset dışı bırakılışı sonrasında tam anlamıyla piç edilmek üzeredir.
Etiketinde ‘‘sol’’ sözcüğü bulunan büyük iktidar ortağı da ekonominin yönetimini bütünüyle sağ partilere devretmiştir.
Öte yandan, uluslararası ilişkilerde Avrupa'nın dışlamasıyla başlayan gidiş yavaş yavaş çok yanlı bir çullanışa dönüşüyor. Öcalan davasının bu çullanışı hukuk alanına taşıması ve siyasal baskı aracı olarak hukukun kullanılması beklenmelidir.
Kıbrıs'la ilgili olarak, G-8, Amerika ve Birleşmiş Milletler görüntüleri gerisinden yürütülmek istenen bir İngiliz planını sahneye koyma hazırlığı var.
Fethullahçılığın içtekileri nasıl aldatarak Atlantik ötesinden Roma'ya kadar uzanan hangi dış amaçlara hizmet ettiği henüz açıklığa kavuşmuş değil. En önemlisi, parlamentoda istisnasız bütün partiler, laik cumhuriyeti başka bir şeye dönüştürmeye yönelik olan bu harekete siper olmak için neredeyse gizli bir ittifak oluşturmuş durumdalar. 1950'den beri görünürde ‘‘demokratik’’ yollardan yürütülen ‘‘karşı-devrim’’ artık gemi azıya almıştır.
Sadece gaflet mi, dalalet mi, yoksa hıyanet mi?
Bu koşullarda, cumhuriyetin kurucusu ve siyasal kefili durumundaki CHP'nin yeniden dirilişine yönelik çabalar daha da önem kazanıyor. Çabaların ideolojik yönü, yeni Genel Başkan'ın ortaya koyacağı çizgi ve oluşturacağı takımla çoktan belirlenmiş ve açıklanmış olmalıydı. Partinin kurtuluşu, ‘‘emsali görülmemiş bir mağlubiyetin mümessilleri’’ni yeniden bir araya getiren geçmişe dönük toparlayıcılıkta değil, ‘‘Çizgi budur; uymayanlar başka yere gitsin’’ diyebilen geleceğe yönelik kesin ve devrimci yaklaşımdadır.
Bu, olmadı. Ama, hálá olabilir. Yeter ki, yarın Parti Meclisi'ni seçmek üzere toplanacak olan Kurultay'da Genel Başkan ve delegeler yapacakları iş ile cumhuriyetin kaderi arasındaki bağlantıyı bilerek davransınlar.
Yoksa, geçmiş kurultaylarda olduğu gibi aday gösterme ve seçmede kısır dengecilik ya da tam tersine, bencil hizipçilikle davranılırsa, yalnız partiye değil, dayanacak sağlam siyasal zemin arayan devrimci cumhuriyete de yazık olur.
Paylaş