Paylaş
Bekleyenlere bakarsanız, bugün toplanacak olanlar, sanki yüksek düzeydeki devlet kurullarından birinin resmi üyeleri değil de, haraç-mezat pazarının çığırtkanlarıdır. Beklentiler öylesine yüksek, iştahlar öylesine kabarmış. Borsalarda, bankalarda hep bu konuşuluyor.
Oysa, toplanan, Özelleştirme Yüksek Kurulu'dur ve önümüzdeki aylarda izlenecek olan özelleştirme politikasını saptayacaktır. Bunu yaparken de, herhalde, ekonominin gereklerini, kamunun çıkarlarını ve özelleştirmelere izin veren yasaların gereklerini göz önünde bulunduracaktır.
Ama, iştahı kabarıklar konuya öyle bakmıyor. Mezat kapısında bekleşip müflis tüccarın ya da hovarda mirasyedinin elden çıkaracağı eşyaya bakanların sabırsız parıltısı var gözlerinde.
Unutuyorlar ki, ülkeyi yönetenler bundan böyle özelleştirme konusuna, bir kaynak bulma çaresi olarak değil, yasanın deyimiyle ‘‘ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlama’’ açısından bakmak zorundadırlar.
Bunu yalnız hukuk emretmiyor; getirilen vergi reformuyla birlikte devletin temel gelir politikası da bunu gerektirmekte. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti, nihayet, ekonomiyi düzeltip enflasyonu aşağıya çekmenin doğru çizgisine oturmak üzeredir.
Şimdiye kadar ‘‘Ekonomiyi yoluna sokacağız, enflasyonu indireceğiz!’’ diyenler, özelleştirmeden başka çare ortaya koyamamışlardı.
Bunun niçin ve nasıl bir ‘‘tek çare‘‘ olduğunu da anlatamadan.
Tabii ki, başarısız oldular ve satışların bütçe açıklarını kapatmak için bulunmuş kolay bir yol olduğu açıkça anlaşıldı.
İlk kez, bir Maliye Bakanı çıkıyor ve devlete kaynak bulmak için sağlıklı yolun, mezat satışları değil, doğru dürüst vergilendirme olduğunu söylüyor.
Ama, söylemekle kalmayıp reform paketini kısa zamanda Meclis'e sunduğu günden beri, aynı Maliye Bakanı çeşitli çevrelerin bombardımanı altındadır.
Kimileri bunun neredeyse bir ‘‘Maliye dinozorluğu’’ olduğunu ve ekonomideki ‘‘dinamizm’’i yavaşlatacağını yazmakta. Kimi Özal kalıntıları da, aynı koalisyonda yer aldıkları halde, başarısızlığı sinsice bekler gibiler ve sihirli formüllerin ancak kendilerinde bulunduğunu ima ediyorlar.
Onların monetarist hokkabazlıklarına ve enflasyonda yüzde yarımlık bir şubat düşüşüyle bile şişinen tafralı tutumlarına karşın, Bakan Temizel'in kişiliğinde sağlam Maliyeci yaklaşımının geleneksel sağduyusu işbaşındadır.
Elbette, kayıt altındaki kesim kadar büyük kayıt dışı kesimi olan ve geniş ölçüde vergilendirilmemiş rant gelirine dayanan bir ekonomide, bu yaklaşım korku salar. Bırakın yeni vergilendirmeleri, eskiden yasa hükmüne bağlanmış olup şimdi yürürlüğe giren vergilendirmeler bile tepki uyandırmakta.
Aslına bakarsanız, daha tutarlı ekonomik sonuçlara varmak için, yalnız gelir politikasının değil, Hazine yönetiminin aynı ciddi siyasal sorumluluk alanına sokulması ve Hazine'nin de Maliye'ye bağlanması gerekir.
Önümüzdeki günler, Komisyon'daki ve Genel Kurul'daki oylamalarla, koalisyondaki büyük ortağın bu ciddiyeti hiç olmazsa vergi alanında paylaşıp paylaşmadığını ortaya koyacak. Bu, onlar için, Özal'vari kestirme kolaycılıklardan ciddi devlet yönetimine geçişin de en kritik sınavıdır.
Paylaş