Paylaş
Bilmeyen birine ‘‘Hastanelerin egemenleri kimlerdir?’’ diye sorsanız, tereddütsüz ‘‘başhekimler’’ diyecektir.
Ama, hastane yaşamını, ister bir süre yattıkları, ister hasta ziyaretine sık gitttikleri için birazcık bilenlerin yanıtı mutlaka farklı olur: ‘‘Hastanelerin gerçek egemenleri hademelerdir!’’
Türk sağlık kurumlarının alâmet-i fârikası olan ucuna çuval tutturulmuş kalın sopalarla koridor paspaslayanlar.
Yemek arabalarıyla ılık çaylı, gül reçelli kahvaltı ve haşlanmış etli patatesli öğle yemeği, çay saatinde de akşamın çorbasını dağıtanlar.
Eziklere hükmedip dişlilere boyun büken, istihdam ağlarına ancak kendi memleketlilerini sokan, ünü küçük, gücü büyük egemenler.
Güçlerini kamu görevlisi olmaktan aldıklarını zannedersiniz, ama öyle değil. Çoğunun gücü, başhekimden aşağılara inen hiyerarşi dışında, yemek ve temizlik işlerini üstlenen küçük şirketlerle ve onların iç uzantılarıyla kurdukları ilişkiden gelir: Kamu hizmetindeki taşeronlaşma, yer yer, denetimsiz yeni güç odakları yaratmıştır. Başhekimler onlara hükmedemez; çünkü başhekimlerin üstünde genel müdürlüklere, bakanlıklara ulaşan bağları vardır. Bunlar, görünmez noktalarda kamu gücüne bulaştıkları için, ‘‘mafya’’ tanımına daha uygun düşer ve tepeleri görünen piramidlerin süfli tabanını oluştururlar.
Ankara Hastanesi, orta halli insanların oturduğu Hamamönü, Cebeci ve Demirlibahçe semtleriyle gecekondu mahallelerinin sınırında tipik bir devlet hastanesidir. Demokan Erol ise, genç yaşında üstlendiği kısa bir başhekimlik döneminin ardından siyasal kayırmalı birilerine yerini bırakmak zorunda kalan, ama hem kendi uzmanlık alanında çok iyi, hem de yöneticilikte çok başarılı olduğu için o göreve yeniden getirilen bir doktor.
Ama, bu kez de istifa etmek zorunda kalan.
Üstelik, dört yardımcısıyla birlikte.
Müstafi Başhekim, dünkü Sabah'ta Nevin Bilgin'e şunları söylüyor: ‘‘Hastane personeli, firmalar ve siyasetçiler arasında çıkar ortaklığı kurulmuş; bakanlıkta da uzantıları var. Çeteler dürüst ihale işlemi yapılmasını engellemekte. İhalelere talip olan firmaların sayısı artırılamıyor. Sürekli aynı firmalardan alım yapma durumunda bırakılıyorsunuz. Yemek ve temizlik ihalelerinde serbest rekabet olduğunu hiç görmedim.’’
Mafyalaşmanın temel unsurlarından olan şiddet, burada tehdit ve taciz biçimine dönüşmüş: ‘‘Başhekim yardımcısı Doktor Hüseyin Üstün'ün arabasına asit döküldü; öbür yardımcım Doktor Zeki Eryılmaz'ın muayenehanesine kurşunla saldırıldı; sekreterime ve bana küfürlü telefonlar geldi!’’
Eğer, aynı habere göre, hastane bahçesindeki büfeci bile ‘‘Başhekimi görevden aldıracağım!’’ diyebilmekte ise, çıkar ortakları, mafyalar ve siyasetçiler arasındaki ilişkileri derinliğine sorgulamak gerekmez mi?
Hele Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanı, bir süre önce faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş ve Müsteşar da aynı nedenlerle istifaya zorlanmışsa?
Yalnız, bilmek gerekir ki, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, Adalet, Milli Eğitim ve Çalışma gibi bakanlıklardaki eski kadrolaşmalar kökten yıkılmadıkça veya eskilerin yerine yeni benzerleri işbaşına getirildikçe, bu gibi sorgulamalardan sonuç alma olasılığı çok zayıftır.
Paylaş