Paylaş
Hizbullah olayı, çeşitli yönleriyle, bir yığın soruyu yeniden gündeme getirdi. ‘‘Neyin nesi, nereden nasıl beslenir?’’ gibi bir ölçüde kolay olanlar ötesinde, uçları toplumun temel niteliklerine dokunan zor sorular: Sadrazam ve vezir boğazlamalarıyla, ‘‘siyaseten katl’’ ve idamlarla dolu bir geçmişten bu güne gelen öldürme anlayışının eğitime ilişkin psikolojik nedenleri, ‘‘din kültürü ve ahlak’’ öğretimindeki bütünlüğün anlamı, ekonomik geri kalmışlığın, gelir dağılımdaki bozuklukların ve bölgesel dergesizliklerin etkisi.
Laiklik sloganlarıyla geçiştirilemeyecek ciddi sorunlar. O sloganların kolaylığına kapılanların genellikle göz ardı ettikleri kültürel, ekonomik ve sosyal etkenler.
Ama, hepsinden önemlisi, bu sorulara verilecek nesnel yanıtlara dayalı politikaları oluşturmaya yönelik yansız görüşlerin ortaya konması.
Bu iş için gerekli mekanizmaların da sistemde yer alması gerekmiyor mu?
Anayasa'daki hükümlere bakarak ve parlamentoda kurulmuş sayısız araştırma komisyonunu kastederek ‘‘Zaten var’’ demeyin. O komisyonların niteliği ve ağırlığı hep biliniyor. Meclis'teki siyasal güç oranına dayalı, en ehil kişileri bir araya getirdiği her zaman söylenemeyen, süreleri hep uzatılan, birkaç kişinin bulunduğu genel kurullarda okunmadan kabul edilen ve çoğu zaman büyük yankı ya da sonuç doğurmadan unutulup giden komisyon çalışmaları bunlar.
Doğruyu bulmak için başka yerlerdeki örneklere bakmak gerekiyor belki de.
Ciddi devlet yönetimine ilişkin birçok konuda olduğu gibi, her yerden önce de Birleşik Krallığa, yani İngiltere'ye.
Orası, bu çeşit çalışmalarda parlamento dışına çıkmanın ve sonuçta siyasal kadroları da doğru politikalara yönlendirmenin en iyi yapıldığı yer. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasının İngiltere'sinde başarılan işlerin çoğu, hükümetin son derece yetkin araştırmacıları ve uzmanları bir araya getirerek hem de savaşın en kritik yılı olan 1942'de kurduğu komisyonların raporlarına dayanır: Sosyal güvenlik sistemine öncülük eden Beveridge Raporu ile Kentsel ve Kırsal Planlama Yasası'na yol açan Urtwatt Raporu gibi.
Bir de ‘‘kraliyet komisyonları’’ denen yol var: Hükümdar, belli alanda bir dediği iki edilmeyecek ölçüde saygınlık gören, deneyimli insanları bir araya getirir ve görevlerini iyi tanımlayarak kesin bir süre sonunda kamuoyuna açıklanıp tartışılacak bir rapor sunmalarını ister. Genellikle ‘‘Beyaz Kitap’’ diye anılan bu raporlar, parlamento için en iyi yasama rehberleridir.
Böyle bir yaklaşım Türkiye'de büsbütün yok sayılmaz. 1961 sonrasının ‘‘Merkezi Hükümet Teşkilatı’’ araştırması ve yerel yönetimler üzerine hazırlanmış bir yığın rapor var. Ama, sıra karar almaya ve yasa yapmaya gelince, her defasında yeniden komisyon, yeniden rapor, bulunmuşu yeniden keşfetme. ‘‘Komisyona havale’’ deyiminin Türk siyasal sözlüğünde alaycı bir anlatıma bürünmesi boşuna değildir.
Tabii, kılavuzu ciddiyetsizlik olan ülkenin de başı dertten kurtulmaz.
Paylaş