Paylaş
Elbet olayın doğru ve genel adı ‘‘köktendincilik’’tir; ama Hindistan'daki köktendincilikler öylesine farklı ki, her yerde kullanılan adı burası için de kullanmak yanıltıcı olabilir.
Hele ‘‘ulusalcılık’’ ve ‘‘yabancı düşmanlığı’’ ile bütünleşme eğilimi gösteren Hint köktendinciliği için.
Ama, Hindistan nüfusunun küçümsenmeyecek bir bölümü, yüzde 12'si Müslüman. Yani, gitgide daha çok şeriata göre yönetilmekte olan Pakistan'ın yanı başında tam 120 milyon Müslüman'ı olan bir ‘‘laik’’ Hint Cumhuriyeti var demektir.
Hindistan, her şeyden önce, bu Müslüman ‘‘azınlığa’’ hoşgörülü davrandığı için laik. Bu anlamıyla, bizdeki bazı çevrelerin laiklikten anladıkları tek unsur olan ‘‘inanç serbestiliği’’ orada öne çıkıyor: Müslümanlar ibadetlerinde tamamen serbest; bizdeki sınırlamalar da yok ve bu serbestlik devlet güvencesi altında.
Ayrıca, onlar için ‘‘ahval-i şahsiye’’ denen kişi ve aile hukuku alanlarında, ulusal hukuk değil, İngiliz zamanında olduğu gibi şeriat hukuku uygulanıyor. Cumhuriyetin yarım yüzyıldır bu alanda girişmek istediği bütünleştirici reformlara Müslüman cemaat hep karşı çıkmış.
Tabii, Müslüman nüfus üzerinde Suudi Arabistan'ın ve komşu Pakistan'ın etkisi hiç eksik değil. Bu anlamdaki köktendincilik yüzünden Hint Müslümanlığı dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalmaya mahkûm edilmiş. Örneğin ancak bu ayın 13'ünde yapılan son Basti toplantısında Müslüman ulema elektronik medya teknolojisinin müminlerce de kullanılabileceğine ilişkin fetva çıkarabilmiş.
O da sadece ‘‘dini tebliğ’’ ve ‘‘cemaatin hayrına’’ olmak kaydıyla!
Hindu köktendinciliğine gelince, 1992'de Ayodhya'daki ‘‘Babri Mescid’’in tahrip edilişinin ardından bu akımın daha korkutucu belirtileri ortaya çıkmış.
En son örnek, Kanada'da yerleşmiş bir film yapımcısı olan Bayan Deepa Mehta'nın başına gelenler.
Bayan Mehta, ‘‘Ganga’’, yani Ganj kıyısında yakılan ölüler ve dul kalan Varanasi kadınları üzerine ‘‘Suyun Hikáyesi’’ adıyla bir film çevirmeye kalkışmış ve daha ilk sahneleri çekerken kalabalıkların hücumuna uğramış.
Varanasi, Ayodhya gibi Uttar Pradesh eyaletinde, yani köktendinciliğin göbeğinde. ‘‘Vay, sen misin kutsal Ganj Irmağı'na sıradan bir şeymiş gibi ‘su' diyen; sen misin aslında saçlarını kazıtıp tapınaklara kapanmaya hazır Varanasi kadınlarını fuhuşa sürüklenmiş dullar olarak gösteren!’’ bağrışmalarıyla film seti, kamera falan ne varsa hepsi darmadağın edilmiş.
Hindu köktendinciliğinin ilginç yanı, Gandhi tarzı yaşayışa dönüşle birlikte bütün yabancı etkilerin ülkeden silkilip atılmasını ve klasik Hindu felsefesinin her şeye egemen olmasını isteyişinde yatıyor. Bu haliyle, küreselleşmeyle birlikte gelen yeni ekonomik model tavsiyelerine de karşı.
Bizdekilerin hiç olmazsa bu kadar ‘‘köktenci’’ olmayışlarıyla ve işlerine gelen etkilere gönülden açık oluşlarıyla teselli bulabilirsiniz.
Paylaş