Paylaş
Büyük insanın ölüm yıldönümünde en büyük üzüntü, koskoca Türk Devleti'nin uluslararası arenada utanç verici bir kişiliksizliğe sürüklenişini görmektir.
Üstelik, öyle bir devlet ki, nüfus, ekonomi, ulusal gelir, sınaileşme ve kentleşme düzeyi, yol şebekesi, eğitim durumu gibi alanlarda Atatürk dönemine göre fersah fersah ileride gözükmektedir. Ama sıra uluslararası saygınlığa ve bu saygınlık ışığında kendi çıkarlarına sahip çıkmaya gelince, iç karartıcı bir kişiliksizlik söz konusu.
Hem de, dış dünyayla baş edebilmek bakımından yetişmiş bir işgücünün, güçlü bir ordunun ve yetenekli bir diplomatik kadronun varlığına rağmen.
Neden, ülkeyi yöneten siyasal kadrolardaki kişilik zayıflamasıdır.
Irak konusundaki tutumdan daha iyi bir örnek bulunamaz bunu anlatmak için.
Körfez Savaşı'ndan beri o konuda hemen dikkati çeken bir özellik var: Türkiye'nin çıkarları hep Amerika'nın kararlaştırdığı politikaların gölgesinde kalıyor ve Ankara en sıkı ve en sadakatli ittifak ilişkisi içinde bulunduğu, yarım yüzyıldır asla ihanet etmediği büyük müttefikine derdini anlatamıyor.
Washington ise, anlamak bile istemiyor. Dert anlatanın, anlatmakla kalıp bunun ötesinde bir şey yapmaya kalkışmayacağından öylesine emin.
Önce şu noktayı anımsamakta yarar var: Bağdat'ta nasıl bir rejimin bulunduğu, yıllar boyu, Türkiye'nin derdi olmadı. Krallık döneminde de, çeşitli askeri yönetimler boyunca da. Önemli olan, hep, hangi rejim işbaşında olursa olsun, iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesiydi: Ekonomik çıkarlar bakımından da, Kürt sorunlarına iki tarafın çıkarlarına uygun çözümlerin bulunması ve Türkmenlerin korunması açısından da. Bütün bu konularda ortaya çıkabilecek pürüzlerin giderilmesi iyi ilişkilerin sürdürülmesine bağlıydı.
Çizgideki bozulma, Körfez Savaşı'ndaki Özalcı tutumla gelmiş, başkalarının çıkarları Türkiye'nin çıkarlarından daha çok kollanır olmuştur. Kendi kişiliğini başkalarının gölgesine sokma yüzünden, zaten büyük sorunları olan Türk ekonomisinin Irak'la ilgili zararı çoktan 40 milyar doları aşmış durumda.
Ama hálá, Türk devlet adamlarında bu konuyla ilgili bir silkiniş yok.
Şu sırada, İngiltere ve Amerika'nın ısrarlarıyla Irak üzerinde Birleşmiş Milletler'ce uygulanan yaptırımlar, kaldırılmak ya da hafifletilmek şöyle dursun, Türkiye'ye daha da zarar verecek duruma sokulmak üzeredir. Londra'yla Washinton el ele vermişler, Güvenlik Konseyi'nden çıkacak yeni uzatma kararına Irak'la yapılan sınır ticaretinin gelirlerini ‘‘insani yardım’’ giderleri için denetlemeye yönelik birtakım kurallar eklemeye çalışmaktalar. Ankara, bunun Güneydoğu ekonomisine vereceği zararları bildiği halde, müttefiklerinin tutumunu engelleyip ‘‘Çıkarlarımı bunca zedelemeye hakkınız yok’’ diyemiyor.
Çünkü kesin tavır koyup elindeki kartları kullanan, ‘‘Türk halkının çıkarları kollanmadan bu bölgede hiçbir şey yapılamaz’’ diyebilen bir siyasal kadro yok.
Atatürk'ü her gün boşuna aramıyor insanlar.
Paylaş