Mümtaz Soysal: Kim kimi aldatıyor?

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

SAYIN Başbakan, Murat Yetkin'le Kıbrıs'ı konuşurken, ‘‘Bizi aldatmış oldular; konunun AB üyeliğimizle ilişkilendirilmemesi için söz vermişlerdi, mektup yazmışlardı’’ demiş.

Haklı.

Herhalde, Helsinki sonrası, Türkiye'nin itirazları üzerine Verheugen'le Solana'nın apar topar Ankara'ya uçtukları saatlerde dönem başkanı Finlandiya'nın Başbakanı Paavo Lipponen'ce gönderilen faks mesajını kastediyor. Finli devlet adamı, endişeleri giderip karardaki bazı noktalara Ankara'yı ferahlatıcı yorumlar getirmişti. Ecevit de, verdiği yanıtta, öneriyi aynı yorumlarla kabul ettiklerini, ancak kamuoyuna yapacağı bir açıklamayla bunu belirteceğini, Türk hükümetinin bu konudaki anlayışını daha sonra yazılı olarak kendisine göndereceğini bildirmişti.

Hürriyet'in ocak sayılarında o ‘‘26 Sıcak Saat’’in öyküsünü anlatan Metehan Demir-Uğur Ergan-Şükrü Küçükşahin ekibi, Bakanlar Kurulu'nda Lipponen mesajının AB'yi bağlayıp bağlamadığı tartışması açıldığını, başka bakımlardan farklı görüşler ileri süren Cem'le İrtemçelik'in bu noktada birleşerek, ‘‘Bu faks taslağın bir parçasıdır, çünkü dönem başkanı sıfatıyla çekilmiştir. AB'yi bağlayıcı niteliktedir. Endişeye gerek yoktur’’ dediklerini yazmışlar. Ancak, o yazı serisi şu esrarengiz satırlarla sona eriyor: ‘‘Ecevit'in bu açıklamasının iliştirildiği ikinci mektubu Lipponen'e tam 13 gün sonra, 24 Aralık tarihinde Finlandiya'ya ulaşacaktı. Ankara ile Helsinki arasında meydana gelen bu garip gecikmenin nedeni de bir türlü anlaşılamayacaktı.’’

Oysa, açıkça anlaşılan bir nokta var: Türkiye'nin tam üyelik macerası, konunun özü, sonuçları ve içyüzü Türk halkına doğrudürüst anlatılmadan, bir yığın yanılma ve aldanışlarla sürüp gitmektedir. Lipponen'in teselli sözleri AB'yi bağlamış olsaydı, Katılım Ortaklığı Belgesi'nin bazı satırları böyle mi yazılırdı?

Aslında, en kritik aşamada AB dönem başkanı ile AB Bakanlar Konseyi arasındaki yetki bağlantısına sağlam teşhis konulamayışından belli ki, siyasiler, diplomatlar, iş çevreleri, medya grupları arasında ve içinde sinsi bir savaş söz konusudur: Karanlıkta vuruşulan, cephelerin tam belli edilmediği, Avrupa konusundaki yüzyıllık tutkunun yaygınlığından çekinilerek karşı tutumların ortaya konamadığı, halk yığınlarının aldatıldığı bir savaş.

Üstelik, bu yolla cumhuriyetin temel ilkelerini altüst etme peşinde olanlardan bazılarının niyetleri hiçbir zaman açıkça söyleyemeyecekleri kadar karanlık.

Avrupa'nın niyeti ise çok açık: Güneşin battığı yere doğru kapalı gözlerle akmak isteyen bir kavmin Avrupalılık telaşından yararlanarak, oyalamanın sürdürülemeyeceği son saate dek ne mümkünse koparmak, Şark Meselesi'ni Garp ucundan yakalayarak çözmek.

Durdurulması gereken, bu oyun ve onun karşısındaki bu gaflettir.

Yazarın Tüm Yazıları