Paylaş
Üniversite kampüsleri, günlük yaşamın hayhuyundan bezenler için en sağlıklı dinlenme yerleridir.
Parklardan, dağlardan, kıyılardan daha dinlendirici.
Çünkü, kampüslerde, hem oluşan ve aktarılan bilimin saflığını ve derinliğini duyarsınız, hem de yaşamda sorumluluk yüklenmeye hazırlanan bir genç kuşağın diriliğini ve iyimserliğini...
Ama kampüsüne girdiğiniz üniversite, masmavi gök altında Akdeniz güneşinin sıcaklığını şimdiden yaşamaya başlamış olan Kuzey Kıbrıs'ın bir üniversitesi ise, düşünceniz ister istemez Türkiye'nin üniversite politikası ile Kıbrıs politikası arasındaki bağlantıya kayar.
Daha doğrusu, böyle bir bağlantının gündeme getirebileceği sorunlara.
Sanat politikası tartışmalarından gelen bir şüphecilikle, ‘‘Üniversite politikası diye bir şey olur muymuş?’’ demeyin. Bilimsel araştırmaların yönlendirilmesi ve yeni kuşakların yetiştirilmesi ülkenin geleceğinden ayrı düşünülemeyen ve belirli bir politikaya oturtulması gereken konulardandır.
Türkiye, nüfusunun gençliği ve işsizliğin yaygınlığı karşısında, üniversiteler bakımından niceliği niteliğin önüne koyan bir politika benimsedi. Ülkenin hemen her köşesine kurulan devlet üniversitelerinden başka, büyük merkezlerde de çoğu derme çatma nitelikte bir yığın vakıf üniversitesi kuruldu. Bunların, zamanla, nitelik bakımından şimdilik öne çıkmış olan altı-yedi büyük üniversite düzeyine geleceği umuluyor.
Öte yandan, Kuzey Kıbrıs'ın yalnız turizmle yetinmeyip ‘‘üniversite ülkesi’’ durumuna getirilmesine yönelik bir politika da var. Şimdiye kadar, bu yoldan hem TÜrkiye'deki talep fazlası için gerekli kapasiteye, hem de Kıbrıs ekonomisine katkıda bulunulacağı düşünülmekteydi.
Ancak, Kıbrıs'taki üniversitelerin önemli bir başkalığı var: Devlet üniversitesi niteliğindeki Doğu Akdeniz Üniversitesi bile büyük ölçüde paralı olduğu gibi, vakıf üniversitelerine de, yine Türkiye'dekilerden farklı olarak, öğrenci başına harcananın yüzde 45'ine varan devlet yardımı verilmiyor.
Ne KKTC'den, ne de Türkiye'den.
Korkulan sonuç, Türkiye'deki üniversite furyasının Kıbrıs'a okumaya gidecek Türkiyeli öğrenci sayısını azaltması ve oradaki üniversite politikasına zarar vermesidir.
Oysa, bunlardan örneğin Doğu Akdeniz Üniversitesi Türkiye'nin büyük yatırımlarıyla kurulmuş ve her yıl en az 3 bin yeni öğrenci alabilecek kapasiteye sahip. Üstelik, 37 değişik ülkeden gelen 10 bin öğrencisiyle, 26 ülkeye mensup akademik kadrosuyla, iyi donatılmış araştırma ve öğrenci laboratuvarlarıyla, parmak ısırtan nitelikteki kitaplığıyla, sosyal tesisleri ve yurtlarıyla büyük gelişme potansiyeli taşıyor. Ama, Türkiye'deki son üniversite furyasından sonra, 3.420 dolarlık harçla birlikte başka giderleri de göze alıp çocuklarını Kıbrıs'a göndermeyi pek az ailenin göze alabileceğini düşünmek gerek. Acaba, Türkiye'nin, Yerleştirme Sınavı'nda yüksek puan tutturacak bin kadar öğrenciye bu üniversite için burs vermesi ve gelenlerin niteliğini böylelikle daha da yükseltmesi çok mu büyük yüktür?
Öyle olsa bile, Kuzey Kıbrıs'ta bütün dünyaya gururla gösterilebilecek bir bilim yuvasını ayakta tutmanın gururu bu yükü üstlenmeye değmez mi?
Paylaş