Paylaş
Türkiyeliler, ‘‘casino'' turizmi için yılın her ayında gidenler dışında, Kıbrıs'a genellikle ilkbaharın sonlarında ya da sonbaharda giderler. Ama, ‘‘Biraz daha serin olur'' diye tercih edilen o aylarda bile Kıbrıs yeşilliğini kaybetmiştir. Bizde Ağustos'a kadar sarkabilen hasat, Mesarya Ovası'nda mayıs ortasında biter. Güneş, toprağı kavurmaya başlamıştır bile. Uçak penceresinden bakanlar, ‘‘Bunun neresi Yeşil Ada?'' diye söylenirler.
Oysa, Kıbrıs, şimdiden, yani şubat başlarından başlayarak mayısa kadar yemyeşildir. Baktıkça, ‘‘Burası da bırakılır mı?'' dersiniz.
Hele, orada doğup büyüyen ve adayı vatan bilen Türkleri düşündükçe.
Gelgelelim, dünyadaki yaygın inanç, 1974 yazında kanı kaynayan Türklerin, ‘‘Gidip bir Yunan adası alıverelim'' diyerek Girne'ye çıktıkları biçimindedir. ‘‘Geldikleri gibi gitsinler'' derken, orada dört yüz küsur yıldır oturan Türk halkını unuturlar.
Türkiye'den gelen askerin de onlar gitmeye zorlanmasın diye orada olduğunu bilmezler. Daha doğrusu, domuz gibi bilir de, bilmek istemezler.
Şaşırtıcı olan, yüzlerce yıllık hınçların ve genlere işlemiş yobazlıkların yol açtığı bu bilmezliğin içine, ‘‘tecahül-ü arifane'' sahibi büyük isimlerin, etkili devlet adamlarının, ünlü hukukçuların da karışmasıdır.
Avrupa İnsan Hakları Divanı'nın Loizidou davasında verdiği karakuşi karardan daha iyi bir örnek bulunamaz.
Türkiye, Girne'deki boş arsasına gidemeyen Loizidou adlı madamanın bu ıstırabından, KKTC'yi yok sayıp Ankara'yı sorumlu tutan bu kararı tanımıyor; hükmedilen tazminatı da ödemeyecek. Çünkü, karar tam bir rezalet. Adadaki gerçeğin doğru dürüst tahlili yerine, baştan aşağı uluslararası siyasal organların tek yanlı tutumlarına dayandırılmış.
Ama, bunları kendi aramızda yazıp söylemek yetmiyor.
Türkiye, eline geçen bu çok elverişli fırsatı iyi kullanmak ve büyük bir şamata koparıp böyle ‘‘uluslar-üstü'' ve ‘‘yüce'' sayılan organların ipliğini pazara çıkarmak zorundadır.
O Divan önünde dünyaca saygın Kıbrıslı Türk hukukçuların yaptıkları savunmaları, ünlü ve gerçekten yansız yabancı uzmanlardan alınmış mütalaaları bir araya getiren, çok iyi hazırlanmış bir Beyaz Kitap'la.
Bilkent Üniversitesi öğretim görevlilerinden Profesör Norman Stone ve Dr. Hasan Ünsal'ca yapılan ve bazı Divan üyelerinin başka kararlarda Rum ve Yunan lobilerinin etkisiyle nasıl davrandıklarını gösteren incelemeyi yayınlayarak.
Bu çalışmaları herkese duyurabilecek biçimde, olay yaratarak.
Ama siz, örneğin FİFA'nın ya da UEFA'nın en etkili yerlerinde görev alıp KKTC kulüplerine uygulanan gülünç boykotu protesto ederek görevinden ayrılabilmiş hiç Türk futbol adamı duydunuz mu? Hepsi, kalmak için susarlar.
Geçen ay Fenerbahçe'nin yaptığı gibi, kamp için KKTC'ye gidip ora takımlarıyla antrenman maçı yapmaya bile cesaret edemeden çift kale oynayıp kuzu kuzu dönen Türk takımlarının pısırıklığı kimseyi utandırıyor mu?
Zaman zaman, ağırbaşlılığı bırakıp isyan etmeyi, yaygara koparmayı, olay çıkarmayı bilmek gerek. Bazı sonuçları da göze alarak.
Üstelik, Kıbrıs için can vermeyi göze alanlarınki kadar ölümlü olmayan sonuçları.
Paylaş