Mümtaz Soysal: Karizmalar ve gerçekler

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Şu sözler, 22 Temmuz 1998 günü DSP Meclis Grubu'nda Genel Başkan'ın yaptığı ve parti yönetiminin metnini basına dağıttığı konuşmadan alınmadır: ‘‘Türkiye'nin gündemine af konusu Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in 18 Temmuz günü Parti Meclisi'ne sunduğu öneri ile geldi. Aslında Rahşan Ecevit, af dileğini, 30 Mayıs günü Aksiyon Dergisi'nde yayınlanan bir söyleşide dile getirmişti. O söyleşide şunları söylüyordu Rahşan Ecevit: ‘12 Eylül ile birlikte gelen hapis cezaları bana hiç tatmadığım duygular yaşattı. Hasret dayanılmaz bir acıydı. Bugün hálá mahkûmları ve onların hasretini çeken aileleri düşünürüm. Hükümetimiz her türlü çıkarcı baskılara kulaklarını tıkayıp Türkiye'nin, Türk insanının geleceğini adeta ince ince dokuyor ve ben bir gün bu hükümet, ailesine ekmek götürebilme uğruna hapse düşmüş insanlarımız için bir affı da mutlaka çıkarır diye umutla bekliyorum.' Bu sözler Rahşan Ecevit'in affı, bir siyasal amaçla değil, insancıl duygularla önerdiğini göstermeye yetse gerektir.’’

Gerçekten insancıl duygulardan doğan bir öneri miydi?

Yaklaşan genel seçimler için düşünülmüş yatırımlarından biri miydi?

Bilinen o ki, Öcalan’ın tam kampanya öncesinde teslim edilmesi bu çeşit popülizm gösterilerine gerek bırakmamış ve azınlık iktidarı kolaylıkla seçim sonrasının koalisyon çoğunluğunda hükümet başkanlığına dönüşmüştür.

Ama, yine de, af konusunda yaratılmış umutları söndürmemek ve beklentileri kızgınlığa dönüştürmemek için, vaat edilenin mutlaka yapılması ve yasanın çıkarılması gerekmekteydi. O da oldu.

Yas içindeki bir ülkede depremden mal kaçırırcasına ve kamuoyunda büyük tepki uyandıran bir yığın suç kategorisini de kapsayarak.

Şimdi, Başbakan'ca edilen ‘‘Ben de beğenmedim!’’ sözleri ne ölçüde içtenliklidir? Af bahsi bir kez açılınca, çeşitli partilerden gelen başka beklentilerin de işin içine gireceği ve şeriatçılıktan çeteciliğe kadar her türlü suçun affa sokulmasının isteneceği belli değil miydi? ‘‘Benim de içime sinmedi’’ demek neye yarar?

Hele bu pazarlığı da demokrasinin kaçınılmaz sonucu saymak ve neredeyse uzlaşıcılık erdeminin yeni bir belirtisi olarak sunmak?

Bu noktada, yalnız Sayın Başbakan'la değil, başka birçok politikacıyla da ilgili olarak, Türk siyaset sahnesinin temel bir özelliğini deşmek gerekiyor: Yaratılan karizmalarla gerçek yaşamdaki davranışlar arasındaki tutarsızlık.

Örneğin, ünleri içtenlik olanların gerçek yaşamdaki hınzırca hesaplı, hatta içten pazarlıklı tutumları.

Doğru diye bilinenlerin bükülgenlik gerektiren durumlardaki eğrilikleri.

Karınca ezmez diye tanınanların sınır tanımaz gaddarlıkları.

Affedilmezleri bile affetmeye yatkın görünenlerin eski yandaşlarına, hatta kendileri için çırpınmış yüksek bürokratlara kindarlıkları.

Bereket, yaşamın gerçekleri eninde sonunda karizmaları eritiveriyor.



Yazarın Tüm Yazıları