Paylaş
Bebeğin doğuşu, ana-babalar için en heyecanlı anlardan biridir, elbet.
Ama, çocuğun yürüdüğünü görmek de daha az heyecanlı sayılmaz. Çünkü artık gurur devreye girmiştir; büyütüp yetiştirebilmiş olmanın gururu. Diplomalarla, askerliklerle, düğünlerle sürecek olan.
Gemi mühendisleri için en heyecanlı anın hangisi olduğunu kestirmek zordur.
Atılışta, son bağlantısı kesilen çelik gövde, yavaşlatıcıları kopararak kızakta kayıp bayrakların ve düdüklerin şenliğinde denize inerken mi?
Yoksa, makineler, donanımlar, cihazlar tamamlanarak ilk seyir denemesine çıkılırken, demir alınıp ‘‘Ağır yol, ileri!’’ kumandası verildiğinde mi?
Denizcilerin ‘‘dökmeci’’ dediği dökme yük gemileri zaten, ince uzun, boyca gösterişlidirler. Yıllarca bekledikten sonra seyir denemesine yeni çıkan ‘‘Alma Ata’’nın dünkü gazetelere konan geniş açılı resmi o 75 bin dedveyt tonluk koca gemiyi daha da uzun göstermiş. Gurur duymadan seyretmeniz mümkün mü? Türk gemi sanayiinin şimdiye kadar yapmayı başardığı en büyük gemi.
Ama, gurur, o gemi için şimdiye kadar çekilen sıkıntıları unutturabilir mi? O ve hâlâ bekleyen kardeşi ‘‘Taşkent’’ için.
Özelleştirme İdaresi, onlarla 18 biner tonluk öbür iki gemi konusunda, Deniz Nakliyatı ve Gemi Sanayii adlı iki kamu şirketini birbirine düşürüp sonra karşılıklı borç ve alacaklarını ‘‘sıfırlama’’ya zorlamamış mıydı?
‘‘Kapsama alındılar’’ diye önce ikisini de körletip arkasından ‘‘Yapımı bitmemiş gemiler satışı zorlaştırıyor!’’ diyerek.
Satış, ‘‘kapsama alındığı için’’ Özelleştirme İdaresi'nin sultası altına sokulan Deniz Nakliyatı A.Ş.'nin satışıydı.
Hani, ‘‘kapsam’’dayken 25 gemisi sattırılarak toplam 550.000 dedveyt tonluk 29 gemiye indirilen o koskoca kamu şirketinin.
Sonuncusu 129 milyon dolarla bağlanmak istenen, her biri dedikodulu bir yığın ihaleden ve sayısız iptalden sonra, şimdi de bu miktarın ancak üçte birine müşteri bulabilen ‘‘kurban’’ şirketin.
Bir işadamı 35 milyon dolar teklif edip pazarlıkla çıka çıka 45 milyona çıkıyor, şimdilik ortak gözüken armatörler ise 42 milyonda ısrar etmekte.
Kurbanlık, özelleştirme tutkusunun kapsamına ve programına girme kurbanlığıdır. Çünkü, sırtına ‘‘kesilme kınası’’ sürülüp Özelleştirme İdaresi'nin kasaplığına teslim edilen hiçbir kuruluşun düzeldiği görülmedi.
Kınadan önce çok mu iyi ve kusursuzdular? Elbette değil.
Ama, kusursuz değiller diye ille de satışa çıkarılmaları mı gerekirdi?
Hele, Deniz Nakliyatı A.Ş. gibi, düzenli hat seferleriyle büyük çaplı Türk deniz taşımacılığının ‘‘okulu’’ olmuş, gerektikçe düşük navlunla ‘‘kamu hizmeti’’ görmüş bir kuruluşu yok pahasına elden çıkarmak istemenin anlamı neydi? Siyasal kayırmalar ve dedikodulu atamalar yerine, kamuya hizmetin heyecanını duyan dürüst ve ehil insanları işbaşına getirip iyi ücretle verimli çalıştırarak kurtuluş sağlanamaz mıydı?
Çare, hâlâ, bu çeşit ‘‘satılamaz’’ kamu işletmelerinin düzeltilişindedir ve bu bakımdan iş işten geçmiş sayılmaz. Yeter ki, şevk kırıcı kapsam kararları katlanıp kıvrılarak bir yerlere sokula.
Paylaş