Paylaş
KÜÇÜK Çiğdem, daha üç yaşındayken, bildiği on dokuz şarkı, şiir ve marştan başka İstiklal Marşı'nın da on kıtasını birden ezbere bilirmiş. Eve gelip giden misafir kalabalıklarının karşısında utanıp sıkılmaz, sağ elinin işaretparmağını sallayıp minik ayağını yere vurarak incecik sesiyle haykırırmış:
‘‘Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal!’’
‘‘Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;’’
‘‘Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal!’’........
Ailesi, böyle bir şiir okuma seansında çekilmiş fotoğrafın basıldığı gazeteyi hálá hoş bir anı olarak saklıyor.
Üç yaşındaki Çiğdem, elbette, anlamını bilmeden söylediği o sözler arasındaki ‘‘izmihlal’’ sözünün otuz üç yıl sonra yeniden akla gelip bazı zihinleri zorlayacağını bilemezdi.
Sahi, ‘‘yok olup gitme, bitiş’’ anlamına gelen ‘‘izmihlal’’ niçin durup dururken bu günlerde aklına geliyor insanın?
Çünkü, bayrağa ve ırka izmihlal yok ama, galiba cumhuriyet ciddi bir ‘‘izmihlal’’ tehlikesiyle karşı karşıya.
Evet, Mustafa Kemal'in kurduğu cumhuriyet, içten karşı-devrimcilerin, dıştan da ‘‘Türk istiklal ve cumhuriyetine kast eden’’ Şark Meselesi takipçilerinin tehdidi altındadır. O Mustafa Kemal ki, 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu'daki ikinci konuşmasında, Cumhuriyet Halk Fırkası binasına toplananlara ‘‘Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz; en doğru, en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir.’’ diye seslenmişti.
‘‘En hakiki mürşit ilimdir’’ sözüyle yola çıkmış bir cumhuriyetin, 78. yaşında hálá şeyhlerle, müritlerle uğraşmak zorunda kalışı üzücüdür; ama, daha da üzücü, hatta şaşırtıcı ve ‘‘izmihlal’’ sözünü akla getirecek kadar endişe verici olan, bir ‘‘Cumhuriyet Hükümeti’’ndeki bakanların, Anayasa'ya ve çeşitli yasalara aykırılıktan da öteye, cumhuriyetin kuruluş felsefesine de aykırı bir gömülüş kararnamesine imza atmış olmasıdır.
Tam kadro, göz kırpmadan, şerhsiz, çekincesiz.
Belki de, son YÖK atamaları dolayısıyla cumhuriyetçi çevrelerden övgü alan Cumhurbaşkanı'nı ‘‘Bunu geri çevirmeye cesaret edemez’’ diyerek bir kez daha köşeye sıkıştırma, yakışıksız bir satranç oyununda açmaza düşürme niyetiyle.
En ‘‘cumhuriyetçi’’ partinin grup toplantısında bile kürsüye çıkıp ‘‘Kim böyle bir kararnameyi imzaya açtırttı size?’’ diye Başbakan'a soran da yok.
İzmihlali akla getiren, zaten çok gerilemiş bir cumhuriyetçiliğin bu suskunluğuydu. Bereket, daha önceki karşı-devrim dalgaları gibi bu son dalga da Çankaya'ya çarpıp geri döndü.
Şark Meselesi'nin takipçileri olarak Anadolu'nun doğal kaynaklarına, kamunun ekonomik varlığına, hatta cumhuriyetin bütünlüğüne ve topraklarına göz dikenlerle başa çıkmaktan da zor olan, içteki sinsiliklerle baş etmektir.
O bakımdan, cumhuriyet bekçiliğinde uyanıklık her zamankinden daha çok önem kazanmıştır.
Paylaş