Paylaş
Konu, Otağtepe yemeği dolayısıyla yeniden gündeme geldi.
Yoksa, eskinin eskisi, kokuşmuşun kokuşmuşu bir ittifak: Devrimci laik Cumhuriyete karşı şeriatçı gericiliğin ittifakı. İstiklal Savaşı sonrasından beri oluşan bu çeşit ittifakların kimbilir kaçıncısı.
Bir ara, ‘‘Cumhuriyet devrimlerinin ürünü’’ Bayan Çiller'in siyasal kıvraklığı, bu birleşmeye adlarından Cumhuriyet sözünü eksik etmeyen Terakkiperver ve Serbest Fırkalar'ın görüntüsü, o yine var. Ama, bu kez kervana Korkut Özal'ın Demokrat Partisi ile Hasan Celal Güzel'in Yeni Demokrasi Partisi de katıldı. Besim Tibuk'u bir yana koyarsanız, bu son katılımlar ortaya çıkan cephenin rengi konusunda hiç tereddüt bırakmıyor.
Mehmet Barlas ise malum.
Konunun bu yanı, ne yeni, ne de şimdi abartıldığı kadar ilginç.
İlginç olan, şeriatçı rengi açıkça belli bir sağ ittifakı da aşan ve ülkenin şimdiki siyasal yaşamına egemen olan çok daha geniş bir ittifak: Meclis'teki beş partinin liderleri arasında kendiliğinden oluşan ortaklık.
Genelle yereli birbirine karıştırarak ilan edilen erken seçim kararı, bu ortaklığın gerçek yüzünü açıklamaya yeter de artar bile.
Çünkü, partilerden öteye, partilere hükmeden liderlerin kendi kişisel hesapları dolayısıyla oluşan bir ortaklık bu.
Bir kere, herkes biliyor ki, seçim sözünün telaffuz edilmesi bile partilerin içindeki kımıldayışları, başkaldırı yeltenişlerini önlemeye yetiyor. Bağlılıklar artık daha derin, ayağa kalkışlar ve eğilişler daha saygılı, alkışlar daha sesli. Çünkü, önseçim yapılıp yapılmayacağı, yapılsa bile liderin iradesi dışına çıkılıp çıkılmayacağı belli değil.
İkincisi, genelle yerelin bir araya getirilmesinde, bazen partilerle birlikte liderlerin de elde edilebilecekleri yararlar var. Örneğin DSP geneldeki avantajını yerel için, CHP yereldeki üstünlüklerini genel için kullanmaya çalışacak. Liderler de insanları listelere yerleştirmekte rahatlayacaklar: Milletvekili adayı yapılamayanlar belediye başkanlığına, o onura erişemeyenler de belediye veya il genel meclisi üyeliğine.
Aslında bu çeşit seçim ittifaklarını ve lider uzlaşmalarını aşan bir başka yakınlaşma vatandaşların gözünde kaçmamıştır.
İdeolojik yakınlaşma.
Yahut ideolojik davalardan vazgeçiş.
Özellikle merkez solda.
Merkez sağın böyle bir davası yoktur. Kurulu düzen, bütün adaletsizlikleriyle ve insanları kör piyasa güçlerine temsil edişiyle, zaten eskiden beri onun ideolojisi.
Fransız Sosyalist Partisi gibi birkaç parti dışında, gelişmiş Avrupa'daki solun da Reagan ve Thatcher'le başlayan bu ideolojik küreselleşmeye teslim oluşunu anlamak bir dereceye kadar kolaydır da, Türkiye gibi bir ülkenin parlamentosundaki iki merkez sol partinin de aynı durumda oluşu ve vatandaşa bugünkü bozuk düzenden başka bir seçenek öneremeyişleri tuhaf değil midir?
İttifaklar içinde en rahatsız edici olan, herhalde bu seçeneksizlik ittifakı olsa gerek.
Paylaş