Paylaş
Son seçimler öncesinde kendilerine uygun konjonktürü yakalamış görünen ‘‘lider’’ler tayfası, medyanın ‘‘Küskünler Hareketi’’ dediği girişimi durdurmak için elinden geleni ardına komamıştı. Aslında liderler sultasına karşı isyan niteliği taşıyan o girişim sonuçlansaydı, yalnız seçimler normal zamanında yapılmakla kalmayacak, hem Öcalan'ın yargılanma tarzı daha başlangıçta tartışmalı olmaktan çıkarılmış, hem de siyasal yaşamı normalleştirecek çeşitli yasa düzenlemeleri gerçekleşmiş olacaktı.
Bunlar arasında, Türk Ceza Yasası'nda özellikle yazar çizerlerin karabasanı olan 312. maddenin yeniden yazılması da vardı.
Ancak, her fırsatı kendi durumu için değerlendirmeye yatkın sabırsız bir Erbakan'ın yanlış stratejisi ve asker cenahın buna tepkisi ‘‘lider’’ takımının ekmeğine yağ sürdü ve gerekli düzenlemeler yapılmadan seçimlere gidildi. O sırada, konjonktür değişmeden bir an önce eski yasalar düzeninde seçimlere geçilmesi için DSP liderliğinin gösterdiği telaş özellikle dikkat çekiciydi.
Şimdi, aynı liderliğin, iktidarda kalmak ve Atlantik ötelerinden gelen desteği sürdürmek için, yalnız emeklilik ve uluslararası tahkim konularında değil, seçim öncesinde karşı çıktığı siyasal düzenlemeler konusunda da bugün gösterdiği uzlaşıcılık, ters açıdan, eskisinden daha da dikkat çekicidir.
Son pazarlık ve uzlaşmaların istenen sonuçları verip vermeyeceği ve bu arada Erbakan'la yanındakilerin muratlarına erip ermeyecekleri henüz belli değil. Aynı konuda asker cenahından altı ay önce gösterilmiş duyarlılığın şimdi gösterilip gösterilmeyeceği de bilinmiyor.
Bilinen, DSP liderliğinin, iktidar aşkı uğruna, hem parti program ve ilkelerinden, hem de kendi imge ve ilkelerinden vermekte oldukları ödünlerin sonsuzluğudur. Öyle bir sonsuzluk ki, ulusal sol kavramını da ulusallıkla ve solculukla en ufak yakınlığı olmayan bilinmez ufuklara doğru sürüklüyor.
O zaman, iktidar kavramı üzerinde biraz daha derinliğine düşünmek yeniden kaçınılmazlaşmış demektir.
Siyaset, elbette iktidar için yapılır.
Ama, yalın anlamıyla devlete egemen olmak ve istediğini yapabilmek demek olan iktidar ne içindir? Görüntünün ve söz gelimi yirmi yıl aradan sonra yeniden su yüzünde olabilmek gibi kişisel tatminlerin keyfi için mi? Yahut, Sayın Ecevit'in hep vurguladığı gibi, uzlaşmalarda yer almak ve ülkenin hiç istenmeyen durumlara sürüklemesine bir ölçüde engel olabilmek için mi?
Peki, uzlaşmalarda rol oynama hevesi sizi ve başında bulunduğunuz kuruluşu da hiç istemeyeceğiniz durumlara sürüklüyor, kimliğinizden uzaklaştırıyor ya da asıl kimliğinizi, hiç istemeyeceğiniz bir tarzda, her gözün görebileceği kadar tam bir çıplaklıkla açığa çıkarıyorsa? O zaman da mı iktidar?
Yalnız DSP liderliğinin değil, bütün Parti Grubu'nun şu sıradaki ikilemi budur ve son pazarlıklar karşısında takınılacak tutum, bu ikilemin aşılıp aşılamadığını göstermek için önemli bir fırsattır.
Paylaş