Mümtaz Soysal: İki Türkiye

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiye halkının büyük çoğunluğu televizyonlarda futbol yahut basketbol maçı seyreder ve yabancı hakemlere hiç güvenmez. Daha geçen gün, Fransa ile yapılan Avrupa çeyrek final basket karşılaşmasında nasıl hak yendiğini gözleriyle görmüştür. Halk, Arapça ‘‘tahkim’’ sözünün Türkçe ‘‘hakemlik’’ demek olduğunu bir bilse, akşam sabah ‘‘uluslararası tahkim’’ sözüyle yatıp kalkanlara çoktan isyan ederdi.

Ama, kimse çıkıp da dıştan dayatılan bu ‘‘uluslararası tahkim’’in ne menem bir şey olduğunu ülkenin insanlarına doğru dürüst anlatmaz. En son örnek, anayasa ve idare hukuku profesörlerinin konuyu olanca çıplaklığıyla kamuoyuna açıklamak için cuma günü yaptıkları ortak duyuru karşısındaki vurdumduymazlık.

Ankara ve İstanbul Üniversitelerinden Rona Aybay, Ülkü Azrak, Pertev Bilgen, Cem Eroğul, Ersan İlal, Yavuz Sabuncu ve Yıldırım Uler, şimdi Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Genel Başkanı olan emekli Anayasa Mahkemesi Başkanı'yla ve KİGEK Vakfı Başkanı bir başka anayasa profesörüyle bir araya gelerek kalabalık bir basın toplantısında böyle bir açıklama yapıyorlar. Amaçları, hakem ile mahkeme arasındaki farkı vurgulamak, imtiyaz sözleşmelerinin Türk hukuk tarihi içindeki yerini belirlemek, bunları bilmeden ülke ekonomisinin ve ulusal kaynakların kaderini uluslararası hakemlere teslim etmenin nasıl bir mahkûmiyet olacağını göstermektir. Ama, her zamanki ‘‘Cumhuriyet’’ dışında irili ufaklı hiçbir gazetede, sorumlu habercilik yapan bir-iki istisna dışında hiçbir televizyon kanalında tık yok.

Oysa, iş spora gelince önyargılı yabancı hakemlerin rezaletini asıl vurgulayan da, aynı yazılı ve görüntülü basın.

Bırakın sporu, şu ya da bu konu için herhangi bir uluslararası mahkemeye, yani hakemlerden değil, hákimlerden oluşan resmi bir kuruluşlara gidildiğinde başımıza gelenleri hep birlikte eleştirmiyor muyuz? Strasbourg'taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce Kıbrıs'ın kuzeyi için verilen ve bütünüyle siyasal zemine dayandırılan yüzkarası Loizidou kararını birlikte yermedik mi? Avrupa Birliği Lüksemburg Mahkemesi'nin Kuzey Kıbrıs için verdiği dışsatıma ilişkin insafsız karara kızan bizler değil miyiz? Ege konularında Yunanistan ‘‘Uluslararası Adalet Divanı'na gidelim’’ dedikçe, orada bile önyargıların etkili olabileceğinden çekinen Türk diplomasisine aynı medya hak vermiyor mu?

O halde, nasıl oluyor da milyarlarca dolarlık işlerde uluslararası hakemlere güvenebiliyoruz? Hiç olmazsa, bu yaklaşıma isyan edenlerin, işçi sendikalarının, meslek kuruluşlarının ve hukukçuların tepkisini de herkese duyurmak gerekmez mi?

Gerçi toplumdaki küçük bir kesimin, geleceğini uluslar-ötesi sermayeye, dış borca ve yabancı yatırıma bağlamış bir başka Türkiye'nin bunları hiç duymak istemediği de bir gerçek. Ama, gazeteler ve televizyonlar o Türkiye'nin ne düşündüğünü öbür Türkiye'ye duyurmak ve duymak istemediğine kulakları tıkamak için mi vardır?



Yazarın Tüm Yazıları