Paylaş
Sekiz yıllık zorunlu ve kesintisiz ilköğretimin bütünüyle uygulanır olması, elbette önemli bir adımdır. Belki, ‘‘eğitim reformu’’ sözünü bile hak edecek kadar önemli.
Ama, bunun bir ‘‘eğitim devrimi’’ne dönüşmesi, eğitimin içeriğini de kökten değiştirmekle başarılabilecek bir iş.
Yoksa, o içerik aynı kaldıkça, eskiden beş yıl süreyle zorunlu olarak öğretilenleri bu sefer sekiz yıl boyunca yine zorunlu olarak öğretir durumda kalma tehlikesi vardır.
Kamuran Zeren'in geçen cuma günkü Hürriyet'te çıkan önemli haberi yılbaşı sonrasının mahmurluğunda çok kişinin dikkatini çekmemiş olabilir. Daha doğrusu öyle görünüyor ki, tutucu cephenin dikkatini çekmiştir de, ilerici olması gereken çevrelerde yeterince coşku ve sevinç yaratmamıştır.
Haber, eğitimde yapılmak istenen ‘‘çok gizli bir operasyon’’dan söz etmekteydi: Milli Eğitim Bakanlığı, ‘‘çocukların özgür düşünmelerini önleyen köhnemiş ders programlarına ve kitaplara el atarak’’ çağdaş öğretim ilkelerine uygun içerikli yeni bir yaklaşım oluşturmaktaymış.
Pek iyi de, niçin ‘‘gizli’’?
Eski CHP'nin Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemseddin Sirer döneminde hafiften başlayarak bütün öğretim sistemine egemen olan ‘‘karşı-devrimci’’ zihniyetin alaşağı edilmesi neden saklısı gizlisi olan bir ‘‘operasyon’’la yürütülüyor olsun? Bunda çekinilecek ne var?
Geçen iktidarda zirveye çıkmış olan ‘‘kadrolaşma’’nın çeşitli düzeylerdeki kalıntılarından gelebilecek direnişten mi çekinilmektedir?
Böylesine ürkütücü bir kadrolaşmanın şimdiye kadar çoktan ayıklanmış olması gerekmez miydi? Bu yapılmadan, bırakın içerik devrimini, o kadroların işine gelmeyen sekiz yıl reformunu bile gerçekleştirmek mümkün olamaz.
Çekinilen, tutucu basının ve televizyon kanallarının tepkisi midir? Herhalde onlar ‘‘Maymun devrine yeniden dönülüyor!’’ diye feryat etmesinler diye evrenin oluşumuna, Güneş Sistemi'nin doğuşuna, yeryüzünde yaşamın belirmesine ilişkin bilimsel verileri öğretmek engellenerek Türk çocukları Darwin'i yok bilen uluslararası yobazlar kafilesine katılmaya zorlanacak değildir.
Tarihle coğrafyanın önünden ‘‘milli’’ sıfatını kaldırmanın ‘‘milliyetçi’’ çevrelerde uyandırabileceği eleştirilerden mi ürkmek gerekir? Böyle bir sıfatı sabah akşam tekrarlamanın ulus bilinci ve sevgisi yaratmaya yetmediğini anlamayan kalmış mıdır?
Çekinmek, ürkmek değil, tam tersine böyle bir içerik devrimini, daha doğrusu yarım yüzyıllık karşı-devrimi sona erdirmek için yapılan böyle bir operasyonu göğüs gere gere, gururla ve coşkuyla öne çıkarmak, zinde ve ilerici güçleri bu amaçla seferber etmek gerekir.
Hatta, cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim seferberliği kavramına uygun olarak yaratılan ‘‘öğretmenler ordusu’’ sözünü anımsamak ve onu olur olmaz tekrarlanan bir klişe olmaktan çıkarıp başlangıç yıllarındaki anlamlı içeriğine yeniden kavuşturmak zorunludur. Bu bakımdan, içerik devrimiyle birlikte, öğretmen yetiştirme ilkelerinde ve yöntemlerinde de köktenci bir yaklaşımın gerekliliği açıktır. Karşı-devrimci zihniyetin o ordunun da saflarından sökülüp atılması mutlaka başarılmalıdır.
Cumhuriyet, kendi temellerini kemiren bir zihniyeti yok etmeyi başaramayacak da neyi başaracak?
Paylaş