Paylaş
İtalya, Çalışma Bakanlığı Danışmanı Massimo d'Antona'nın öldürülmesinden sonra terör korkusuna yeniden kapıldı. Kızıl Tugaylar'la ilgili haberlere sansür konup konmaması tartışılıyor.
Bu önlemin tam gerekçesi pek belli değil.
Gizli servisler, ‘‘soruşturmanın selameti’’ için diyorlarmış. Bu kadarını dünyanın her yanındaki güvenlikçiler ister. Ama genellikle sorun, olmayan haberlere yasak koymak değil, haber sızdıranlara dillerini tutturabilmektedir.
Asıl neden, Başbakan'ın oturduğu sokağa kadar gidip ev duvarına örgüt işareti çizebilenlerin toplumda yaratacakları paniği ve moral çöküntüsünü önlemek olsa gerek. Terörün marifetleri ürkütücü görüntüleriyle, kurbanlarıyla ve toplumda yaratılan dehşetin belirtileriyle yansıtıldıkça, teroristlerin ekmeğine yağ sürülmüş ve ‘‘başarı’’larının katmerlendirilmiş olacağı kesindir.
Her ne kadar Türkiye'deki medya ve özellikle de bazı televizyon kanalları aksini düşünüyor ise de.
Terör olaylarını nasıl yansıttıklarına dikkat ettiniz mi?
Cesetler, kanlar, kurbanlar, ağlaşan, dövünen insanlar...
Bu görüntüler ekranlardan geçerken arka planda cırtlak, ama tekdüze bir kadın sesi ya da telaşlı ve moral bozucu bir erkek anlatımı. Sözler bitmeden görüntüler bitmişse, al baştan, bir defa daha, hatta bir, iki, üç yetmez, dört, beş, altı defa. Üç kişi ölmüşse, on sekiz kişi ölmüşçesine, gerilimli, acıklı, iç karartıcı sahneleri tekrar tekrar göstererek.
Bunlar da yetmemişse, cenazeler. Asker ya da sivil.
Göğsünü bağrını parçalarcasına feryat koparmanın ve hep birlikte ağıt yakmanın insanları ferahlatacağına inananları anlamak kolaydır. Ama, yakın çevre dışında başkalarının da içlerini karartarak insanların acılarını hafifletmek diye bir yöntem olabilir mi?
Hele medyanın buna aracılık etmesi.
Emin olabilirsiniz ki, terörist, eğer bir yerlerde bunları seyrediyorsa, başarısını büyütenlere ve marifetinin sonuçlarını birkaç misline katlayarak aktaranlara yürekten şükrediyordur.
Elbette sansür ve yasaklama çare değil. Ama sağduyu yahut izan diye bir şey de mi yoktur?
Alışveriş merkezinin dumanlar içindeki damında mahsur kalmış gençlerin kurtuluş çabalarını yakalamak önemli bir çekimcilik başarısı olabilir. Normal zamanlarda defalarca gösterip yayıncılığın keyfini çıkarabilirsiniz. Ama yangın bir terörist kundaklamasıyla çıkmışsa, iş değişir. Görüntünün ekrandan ekrana atlayarak dünyanın öbür ucuna kadar yayılması ve birçok kişiyi bu ülkeye adım atmaktan caydırması işten değildir.
Belki, bazen, habercilik uğruna böyle bir izansızlık bile göze alınabilir.
Ama, hem bunu yapmak, hem de ‘‘Turizm öldü!’’ yakınmalarıyla dövünüp ‘‘Yetkililer uyuyor mu?’’ diye televizyon ekranlarında hesap sormak olmaz.
Paylaş