Mümtaz Soysal: Harfler titreyecek mi?

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiyeli bütün Türkler'in, yaklaşık yirmi-otuz yıl sonra kendi aralarında bile İngilizce konuşacaklarını ve İngilizce'nin er geç ulusal dil durumuna geleceğini rahatlıkla söyleyebilirsiniz.

Ama, Shakespeare İngilizcesi değil de, eski Fransız sömürgelerinde çocukların konuştuğu ‘‘Küçük Zencice’’ye benzer, bozuk ve ilkel bir İngilizce.

Evrim, çoktan başlamış ve hayli mesafe almıştır. Birçok sözlük şimdiden yerleşti. Hem de, eski alafranga karşılıkları bile değiştirerek. Örneğin, ‘‘bir arada düzenleme’’ karşılığı olarak kullanılan ‘‘kombinezon’’, iç çamaşırını akla getirdiği için değil, Fransızca kökenli olduğu için ortadan kalktı; yerine İngilizce'nin Fransızca okunuşu olan ‘‘kombinasyon’’ geldi. Onun da, evrim geçirip ‘‘kombineyşın’’ olarak İngilizceye dönüşmesi yakındır.

Türkçe sözcüklerin verdikleri telefat hızla artıyor. Güzelim ‘‘cankurtaran’’ gitmiş, yerine herhalde birkaç yıl sonra ‘‘ambulance’’ diye yazılacak olan ‘‘ambülans’’ gelmiştir. Ev hanımlarının dilindeki ‘‘takım’’ sözü ‘‘set’’ olmuştur; gazeteler hep ‘‘yemek seti’’ verir.

Kalıyor alfabe. Orada, Latin alfabesi sayesinde büyük zorluk yok. Sadece harflerin okunuşunu değiştirmek gerekiyor. O da başladı. ‘‘A’’ ile ‘‘De’’, iki televizyon kanalı sayesinde, şimdilik aynı kalmakta. Ama ‘‘Te’’ ile ‘‘Ve’’ çoktan ‘‘Ti’’ ile ‘‘Vi’’ oldu. Eskilerle yeniler ‘‘ha mı, he mi?’’ diye tartışadursun, ‘‘He’’ çoktan ‘‘Eyç’’ olmuştur. ‘‘Ne’’, artık ‘‘eN’’dir.

Ulus sevgisi dilden geçtiğine göre, milliyetçiliğin yahut, daha doğru bir deyişle, ulusalcılığın zafer kazandığı söylenen şu günlerde, seçim galibi iki partinin içtenliğini ölçmek için televizyon harflerini okuyuşlarına bakınız.

Ulusalcılığın içtenlik ölçümü her zaman bu kadar basit olmaz. Çok daha zor sınavlar var önümüzde. Hem iktidar sahipleri, hem de onlara övgüler düzmeye hazırlandığı anlaşılan medya açısından.

Bir yerlerde, ‘‘Zafer kazanışınıza yol açan Apo olayında sağladığımız kolaylığın bedelini ödeyin bakalım!’’ dendiğinde ne yapılacak?

Geçen eylülde Barzani ile Talabani'ye imzalatılan Washington anlaşmasından sonra Kuzey Irak'ta ‘‘devletleşme’’ye gidiş hayli ilerlemiş, şimdiden bir askeri akademi, polis örgütü ve devlet bankası kurulmuştur. Yakında yapılacak parlamento seçimleriyle Bağdat'tan kopma süreci daha da hız kazanınca, Türkiye, eski itirazlarına devam mı edecek? Yoksa, ‘‘Ne yapalım, belki bu gelişme sınırlarımız içinde oluşturacağımız kendi çözümümüz bakımından hayırlı da olabilir’’ diyerek avuntulu bir çıkış yolu mu bulacak?

Türkiye, Kosova konusunda NATO kartını kullanarak Avrupa'yla olan Batı Avrupa Birliği takışmasını kendi lehine çözmeye çalışırken, Yunanistan da askeri harekáta yeşil ışık yakabilmek için Kıbrıs'ta ‘‘çözüm’’ istemeye kalkışırsa, zaten böyle durumlar için rafta hazır bekletilen o dosya Türkiye'nin önüne konduğunda ‘‘ulusalcılar’’ nasıl davranacak?

Nihayet, Ankara'daki muzafferler, ulusal yargının yetkilerini kısıp yabancı tahkimin kapısını yapmaya heveslenerek ülkenin enerji kaynaklarını dışa teslime kalkışan ve partisinin demokratiklikle solculuktan sonra ulusalcılığına da gölge düşüren son bakan gibi kişilerle mi iş görecekler?

Kısacası, önümüzdeki dönemde titreyerek kendine dönmesi beklenenler, yalnız Türkçe'nin harflerinden ibaret olmayacaktır.



Yazarın Tüm Yazıları