Paylaş
Tempo dergisi, geçen sayısında, Amerika'ya yerleşmenin ilk adımlarından sayılan ‘‘Green Card’’ (Yeşil Kart) lotaryasını anlatmaktaydı. Yazı, Türkiye'den en fazla 3.850 kişinin kazanabileceği o piyangoya bu yıl tam 200.000 Türk ailesinin başvurduğunu belirtip şöyle devam ediyordu: ‘‘Çocukları eğitim çağına gelen çok sayıda aile de başvurularını postaya verdiler bile. Amerika'da üniversiteye kadar eğitim ücretsiz. Türkiye'deki özel okul furyası birçok ailenin korkulu rüyası durumunda. Ortalama bir özel okul öğrencisinin yıllık maliyeti dört-beş milyarı aşıyor. Diğer bir deyişle, 10.000 doları aşan bir bütçe gerekiyor. Birden fazla çocuk okutan aileler işte bu fatura yüzünden ABD'ye bir şekilde yerleşip burada eğitime harcayacakları parayı o ülkeye yerleşmek için kullanmayı planlıyor.’’
Beğendiniz mi? Vaktiyle çok sayıda ‘‘parasız yatılı’’ öğrenci okutarak kendi geleceği için kadro yetiştiren bir cumhuriyet, artık, çocuk okutabilmek uğruna Amerikalı olmayı göze alan insanların devleti olmuştur.
Üstelik, parasız çocuk okutulan yer, kapitalizmin kalesidir; burası ise, güya ‘‘sosyal devlet’’.
TEHLİKELİ olan, ülkelerin boşalması değil. Geçmişte yoksulluk yüzünden Amerika'ya göçmen yollamış ülkeler arasında bugünün en güçlü ekonomilerine sahip olanlar da var. Gidenlerin geri dönmek için can attığı ülkeler.
Önemli olan, bir ülkeyi adam etmenin ve bir toplumu yüceltmenin en elverişli çerçevesi olan devletin anlamsızlaşmadan ayakta kalmasıdır.
Cumhuriyet, özellikle bu açıdan bakınca anlamını yitiriyor. En ‘‘hakiki mürşit’’in bilim olduğu unutuldukça anlamsızlık tehlikesi daha da büyümekte.
DEVLETLER ve rejimler çeşitli biçimlerde yıkılır. Osmanlı gibi büyük bir savaşta yenilerek, Sovyetler Birliği gibi Soğuk Savaş'ın ekonomik yüküne dayanamayarak, yahut ayaklanmalarla, hatta hainliklerle.
Ama en tehlikeli ve önlenmesi en zor yıkılış, devletin, kendisini yönetenlerce ve farkına varılmadan, bilgisizlik, beceriksizlik, öngörüsüzlük yüzünden, kısacası gafletten ötürü yıkılmasıdır.
Gafletler arasında, devleti güçlendirelim derken güçsüzleştirmek de var. Kamunun elindeki olanakları daha iyi değerlendirmek ve yönetmek varken, ‘‘devleti ekonomiden çekerek küçültüp daha güçlü kılalım’’ yaklaşımıyla gitgide zayıflayan, gelir kaynaklarını elinden çıkaran ve sonuçta kendi dışındaki ekonomik güçlere teslim olan bir devlet yaratmak gibi.
CUMHURİYETİN şimdi karşılaştığı bir başka tehlikeyi tanımlamak zor. Kendi hukukunu hiçe sayan, kendi mahkemelerinin kararlarına uymayan bir devlet, ilk bakışta, aldırmazlığı dolayısıyla çok güçlüymüş sanılabilir. Oysa, kendi temelini sarstığı için zayıflamıştır.
Belki, bütün bu zayıflamaları bilinç altımızda hissedip artık cumhuriyetle gurur duyamadığımız için, depremi bahane edip coşkulu kutlamalardan vazgeçmiş de olabiliriz.
Paylaş