Paylaş
Demek ki, hidayete ermek ve doğruyu görmek için bir yüksek mahkeme başkanının konuşması gerekiyormuş.
Hangi doğruyu mu?
Aklın, mantığın emrettiği, aşikár, anlatılması bile gereksiz bir doğruyu.
Yani, düşünce özgürlüğünün aslında düşünce açıklama özgürlüğü demek olduğu, açıklanmamış düşüncenin özgürlüğünden söz etmenin anlamsızlığı.
Oysa, 1982 Anayasası yürürlüğe girdi gireli bu anlamsızlığı yaşamaktayız. Anayasa'nın bir maddesi, ‘‘düşünce ve kanaat hürriyeti’’nden söz etmekte, bir başka maddesi ise sanki ayrı bir özgürlükmüş gibi, ‘‘düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti’’ni düzenlemekte.
Hangi durumlarda sınırlanabileceğini de belirterek.
Anayasa'nın bir başka maddesi, temel hak ve özgürlükler için konan sınırlama nedenlerinin bütün özgürlükler için geçerli olduğunu, düşünceyi açıklama özgürlüğünün ayrıca bu nedenlerle de sınırlanabileceğini söylemekte.
1961 Anayasası'nda hiç olmazsa düşünce özgürlüğü ile düşünceyi açıklama özgürlüğü diye bir ayırım yapılmamış ve düşünce özgürlüğüne ilişkin o tek maddede hiçbir sınırlamadan söz edilmemişti. Dolayısıyla, düşünce özgürlüğünü düşünceyi açıklama özgürlüğüyle birlikte bir bütün olarak düşünmek ve bu tek özgürlüğün sınırsızlığı konusunda ilginç tartışmalara girmek mümkündü.
Anayasa Mahkemesi'nin sınırlılığı savunan bir yorumuna ve 1971'de yapılan Anayasa değişikliğine karşın.
Çünkü insan, düşünen ve düşüncesini dile getiren bir yaratık. Daha doğrusu, düşündüğünü ancak düşüncesini dile getirdiği zaman anlayabilirsiniz. Başka türlüsü, Nasrettin Hoca'nın hindi fıkrası olur.
Dolayısıyla, ‘‘İstediğini düşünebilirsin; ama açıklayamazsın’’ demek, ‘‘Düşünme özgürlüğün yoktur’’ demekten farksızdır. O özgürlüğün var olup olmadığını ancak düşünce açığa vurulduğu zaman anlarız.
Elbette bu özgürlük, nerede ve nasıl olursa olsun, açığa vurulan bütün düşüncelerin yaptırımsız kalacağı anlamına gelmez. Örneğin, ‘‘suça tahrik’’ niteliği taşıyan düşünce açıklamaları için sınırlamalar koymak, bütün sistemlerin benimsediği bir yol. Ama, bu sınırlama nedenlerinin, keyfi yorumlara yol açmayacak biçimde belirgin olması gerekir. Bu bakımdan, Amerika Birleşik Devletleri Yüce Mahkemesi'nin koyduğu ‘‘açık ve şimdiki zamana ilişkin tehlike’’ ölçütü gibi evrensel kabul gören ölçütler de var.
Önemli olan, bütün sınırlamaları gözü kapalı sürdürmek yerine bu konuda kafa yormak, çözüm aramak.
Ne var ki, şimdi bu görüşleri dile getirdiği için Anayasa Mahkemesi Başkanı'na övgüler düzen medya, daha birkaç hafta önce, 312. maddenin değiştirilmesi söz konusu olduğunda, bütün ülke ve özellikle Meclis üzerinde terör estiren aynı medyadır. ‘‘Küskünler’’ denen olayda, şeriatçılığa ve bölücülüğe akıllıca karşı koyma gereği ile beş yıllık bir ANAP-DSP iktidarının rahatlığına bir an önce kavuşma telaşını birbirine karıştırarak. Bilmeden.
Bilinmeyen, belki de o sırada halka duyurulmak istenmeyen şuydu: Ceza Kanunu'nun o maddesi, tam bu konuda, yani düşüncelerin açıklanması konusunda, özellikle 1981 değişikliğinden sonra kaypak ölçütler getiren ve en çok da kalem erbabının tepesinde Damokles kılıcı gibi duran bozuk bir düzenleme. Mutlaka düzeltilmeli.
Sorumluları uyarmak için ille de birilerince uyandırılmak mı gerekiyordu?
Paylaş