Mümtaz Soysal: Geri adım

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Bugünlerde Sayın Başbakan'ın dilinden düşmeyen sözlerden biri de ‘‘geri adım’’ sözüdür: ‘‘Emeklilik yaşında geri adım yok, tahkimde geri adım yok!’’

Haksız da değil galiba. Bilinçaltını çözümlerseniz, son yıllarda attığı bütün geri adımlardan sonra, ‘‘geri adım’’ kavramının kendi kimliği ve benliği bakımından ne kadar yıpratıcı olduğunu anlamış olmalıdır. Biraz daha derinliğine düşünse, bu konularda atacağı değişik ‘‘geri adım’’ların aslında onu çalışanlarla ve ulusal yargının bağımsızlığını savunanlarla aynı saflara yeniden götürebilecek ‘‘ileri adımlar’’ olduğunu anlaması işten değildir.

Şimdi attığı adımlar, kendisini geçmişin dans kralı Hüsamettin Özkan'la ve Amerikalı şirketlerin dansa kaldırmayı pek sevdikleri Cumhur Ersümer'le birlikte çok kötü bir ‘‘modern bale’’ye doğru sürüklüyor. Öylesine ‘‘modern’’ bir bale ki bu, oynandığı her sahnede emeğe ve ulusal yargıya saygı gibi bütün klasik değerler, artık eskimiş oyunların antika figürleri sayılmaktadır.

Sürüklenişin acıklı yanı, insanın vaktiyle kendisini eleştirenlerce kullanılan sözcükleri farkına varmadan benimseyivermesidir. Nitekim, Sayın Başbakan da, geçen günkü grup konuşması boyunca, geçmişte Boğaz Köprüsü ve renkli televizyon gibi konularda yapılan eleştirileri ‘‘ilerici girişimlere karşı geri kafalı direnişler’’ olarak gösterip bugünkü tahkim tartışmalarıyla onlar arasında benzerlik kurmaya çalışmıştır.

Zaman zaman içinde kendisinin de yer aldığı o tarz eleştirilerde asıl amacın, yenilikleri yermek değil, plansız gidişe ve düşüncesiz savurganlığa karşı çıkmak olduğunu unutarak...

Öyleyse, iki gün önceki Milliyet'te Hasan Pulur'un yaptığı gibi sormak gerekir: ‘‘Türkiye'yi bu adamlar mı, yani köprüye de, televizyona da, yabancı sermayeye de, otomobile de hayır diyen bu dinozorlar mı bu hale getirdi?’’

Tahkim konusu, böyle demagojilere tahammülü olmayan ciddi bir konudur.

Ulusal gereksinmelerin değil dış dayatmaların zoruyla gelişinden tutun da yargı sistemi ve özellikle idari yargı üzerindeki yıkıcı etkilerine, dışta Türkiye ve Türkler aleyhindeki uluslararası önyargıların olumsuzluğundan doğacak zararlara kadar her şeyiyle... Bunların neler olabileceğini merak edenler, herhalde ‘‘dinozor’’ takımından sayılmayacak biri olan Güneri Cıvaoğlu'nun 4 Ağustos tarihli Milliyet'teki sütununa bakmalıdırlar.

Kimse, özel hukukun eski kurumlarından olan tahkime, hatta yerli ve yabancı şirketler arasında başvurulabilecek bir yol olarak uluslararası tahkime karşı çıkmıyor. Karşı çıkılan, sanki Türkiye'nin başka sorunu yokmuş ve bu sorun çözülürse kapıya yığılmış yatırımcılar başka koşul ileri sürmeden hemen koşup Türkiye'ye geleceklermiş gibi, kamu hizmetlerine ilişkin olarak Özkan-Ersümer ikilisince sahnelenmek istenen Anayasa oyunudur.

Oyunculuk sanatında sahneye giriş çıkışları düzenleyenlerin yaptıkları işe, Frenkçe'den alınma bir sözcükle ‘‘kondüit’’ denir. Sayın Başbakan'ın ‘‘kondüit’’çisi kimse, bu konuda sahneye attığı kötü adımı geri almasını kendisine hemen söylemeli ve arkasından itenleri de mutlaka cezalandırmalıdır.



Yazarın Tüm Yazıları