Gereksiz yarış

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Böyle günlerde yazı yazmak, nutuk söylemek çok kolaylaşır. Toplumun tepkisi, duygusu, düşüncesi bellidir. Elverişli zeminde, açık artırma da rahat olur: ‘‘Kim kimden daha sert yazıp konuşacak?’’ yarışı başlar: ‘‘Sen bir vurursan, ben iki vururum; iki vurursan da üç!’’

İşin kötüsü, her zaman yararlı da olmaz böyle bir yarış: Kolaylıkla demagojiye dönüşebilir, hatta akıllıca düşünülmüş politikalara zarar verecek boyutlara varır.

Bugünlerin ‘‘Öcalan konusu’’ da öyle. Özellikle o konunun dış boyutları, Avrupa'yla, Yunanistan'la ilgili yanları.

Türk diplomasisi Atina'ya karşı istediği kadar ölçülü ve hesaplı gitsin, aslında Türkiye'nin dış davaları ve görüntüsü bakımından elverişli olan bir tablo, edilecek ölçüsüz ve hesapsız sözler yüzünden tam tersine sonuçlara dönüşebilir.

Olaylar ve olgular zaten yeterince konuşuyor. En sert sözler bile onlar kadar etkili olamaz. Bu bakımdan Yunanistan konusunda fazla konuşmaya, hele keskin sözler etmeye gerek yoktur. Atina, terörle, hem de komşusunda on binlerce masum can almış bir terörle işbirliği konusunda öylesine kötü bir duruma düşmüştür ki, oradaki bütün siyasal kadrolar birbirine girmiştir. Herkes herkesi yemek peşinde. Bunun için devlet sırları bile karşılıklı ifşa edilmekte, neredeyse Türk propagandasına pek az iş bırakılmaktadır.

Böyle bir durumda kendilerini korumak ve hele mahcup duruma düştükleri PKK'cı çevreler gözünde temize çıkmak isteyecek olan Yunanlı politikacıların her zamanki taktiğe başvurmaları, ‘‘insan hakları, adil yargılama’’ falan gibi beylik sözlerle dünyayı, özellikle de Avrupa'yı Türkiye üzerine çullandırmak istemeleri de doğaldır. Buna alışık olmamız gerekmez mi?

Böyle bir durumda, Yunanistan'la uğraşmak yerine, asıl ağırlık verilmesi, çalışma yapılması, bu meşum işbirliğine ilişkin olguların en iyi duyurulması gereken yerler, Atina'nın etkilemeye çalıştığı dış çevreler değil midir?

Atina'nın bu olayda da pişmanlık belirtileri göstermeyip tam bir pişkinlikle PKK'ya kanat germeye devam edişi şaşırtıcı bir tutum sayılamaz.

Böyle olduğu için, sanki yeni bir şeymiş gibi aşırı tepki gösterip oyuna gelmemek gerek. Örneğin, Cumhurbaşkanı'nın ta Filipinler'den seslenip ‘‘uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaaya dönük gerekli tedbirleri alma hakkı’’ndan dem vuran şahince sözler etmesi Yunanistan'ı yönetenlerin ekmeğine yağ sürebilir. Aralarındaki çekişmeyi hemen arka plana itip ‘‘Türkiye'nin savaş kokan tutumunu görmüyor musunuz?’’ diyerek tehdit altında olduklarını söyleyecekler, aralarında kenetlenip ‘‘saldırgan’’ Ankara'ya karşı dünyayı ayağa kaldırmaya çalışacaklar, başkaları da bu fırsatı kaçırmayacaktır.

Şahinliğin de günü gelebilir; ama bugün şahinliğin günü değil.

Gün, zeytinyağı gibi üste çıkabilmek için fırsat kollayanlara karşı yüksek perdeden konuşma günü değil, kendiliğinden konuşan olayların ve olguların sesini ustaca yükseltip dünyaya duyurma günüdür.



Yazarın Tüm Yazıları