Paylaş
Şu sözleri dikkatle okumalısınız. ‘‘Bakın, Frisullo konusu çok ciddidir; çünkü İtalya'yı iki bakımdan yaralıyor. Bir yandan, İtalyan vatandaşlarından biri haksız bir suçlamayla hırpalanıyor; bir yandan da Türkler'in Avrupa Birliği'ne girmeleri için herkesten daha olumlu davranmış olan bir ülkenin suratına şamar indirilmiş oluyor. Biz onların avukatlığını yapmaktayız. Şunu bilin ki, İtalya, böyle bir durumda herhangi bir iyi avukatın yapacağı gibi, ilişkiyle bağdaşmayan bazı davranışların savunucuyu zor durumda bırakıp karşı tarafa geçmeye mecbur edebileceğini 'müşteri'sine söylemelidir.’’
Konuşan, İtalyan Senatosu'nun Dışişleri Komisyonu Başkanı Gian Giacomo Migone'dir; yayınlandığı yer de en ciddi gazetelerden ‘‘Il Messaggero’’nun 22 Nisan günlü nüshası.
Bunlar, İtalya basınının daha az ciddi gazetelerinde çıkanlar yanında yine de zemzemle yıkanmış sayılır. İşkenceden başlayıp ‘‘Kürt halkının özerklik hakkı’’na kadar, yazılanların haddi hesabı yok.
Ortak istek de şu: İtalyan hükümeti ağırlığını koyup Frisullo'yu hapisten çıkartmalıdır!
Gerçek ağırlıklı devletlerde edilmeyecek sözleri İtalyanlar'a ettirten bu olay nedir ki?
Dino Frisullo, onların kullandıkları deyimle, ‘‘profesyonel pasifist’’. Yani, dünyanın neresinde olursa olsun, savaşa ve kan dökülmesine karşı çıkmayı meslek edinmiş bir kişi. Türkiye'ye gelip ne yapmış? ‘‘Barış Treni’’ denen hareketle Diyarbakır'a gitmeye kalkışmış, Nevruz'da da, yine Güneydoğu'da, ‘‘Yaşasın PKK, Yaşasın Apo!’’ diye bağıranlara katılıp gösteri yapmış, ‘‘Kürdistan Devleti’’ haritası açıp resimler çektirmiş!
Kısacası, barıştan yana mı, Kürtlük için kan döken ve döktürenlerden yana mı olduğu pek belli değil.
Frisullo, aynı zamanda, eski İtalyan Komünist Partisi'nin kalıntılarından olan ‘‘Yeniden Kuruluş’’ adlı siyasal örgütün Senato'daki grubuna ‘‘göçmenler’’ konusunda danışmanlık yapıyor. Yeniden Kuruluş ise, hükümeti dıştan destekleyen partilerden biri.
Nitekim, Türkiye'nin yeni atanmış Roma Büyükelçisi, İtalyan hükümetinin bu konudaki davranışını bir Türk televizyon kanalına izah ederken, ‘‘Adam provokatör; ama hükümetin de kendisini destekleyen bir kuruluşun insanlarına sahip çıkması doğal’’ kabilinden sözlerle İtalyan devletinin davranışını mazur göstermeye çalışmış.
Ama, PKK'nın ERNK'sı bu sözleri çarpıtarak İtalyan medyasına yansıtınca, kıyamet kopmuş.
Şimdi İnal Batu, itimatnamesini Cumhurbaşkanı'na sunacağı tarihin belirlenmesini bekliyor. Kendisine, ‘‘Aynı tören için sıra bekleyen beş başka büyükelçiyle birlikte bu işi hallederiz’’ denmiş. Ama, ‘‘Türk'ü kabul etmeyin!’’ baskıları var.
Dünya hukukunun kaynaklarından sayılan bir başkentin hükümeti, yargı elindeki bir konuda devletlere etki yapılamayacağını, hele böylesine haksız bir konuda hiç yapılamayacağını unutup elçiler arasındaki sırayı bozarak Batu'nun törenini çıkmaz ayın son çarşambasına ertelese, ne olur? Türkiye büyükelçisinin, onurlu herhangi bir diplomatın yapacağını yapıp Roma'yı terk etmesi gerekmez mi?
Vaktiyle, başka bir konuda Hasan Esat Işık'ın Paris'i terk etmesi gibi?
Yahut Ankara, ‘‘müvekkil’’ yerine ‘‘müşteri’’ diyen İtalyan politikacıya kızıp ‘‘Müşteri kavramının asıl kullanılacağı başka konularda biz size gösteririz!’’ diyerek ihalelerle falan oynamaya kalksa?
Elbette bütün bunlar, Ankara ve Roma için büyük değer taşıyan Türk-İtalyan ilişkilerine zarar verir ve yazık olur.
Barış adına teröristleri desteklemek için oradan oraya sıçrayan bir profesyonel pire için yorgan yakmaya değer mi?
Ama öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti, yabancı elçilerden talimat alan geçen yüzyıl Osmanlı sultanlarının devleti de olamaz.
Paylaş