Paylaş
Sayın Cindoruk, ‘‘Demirel, seçime girerse Fazilet Partisi'nin de önünü keser’’ diye düşünüyor. Tufan Türenç'le konuşurken, ‘‘Sayın Demirel, yarı başkanlık sisteminin ilk cumhurbaşkanı olmak için istediği partiden adaylığını koysun. Seçimi iki turlu yapalım. Demirel geniş ve güçlü karizmasıyla öteki adayları rahatlıkla geride bırakır. Deneyimle, yetkilerle donatılmış bir Demirel, Türkiye için bir çıkış yoludur’’ demiş.
Fazilet'in ‘‘önünü kesmek’’ için, bula bula Fazilet'in ‘‘önünü açmış’’ olan bir ‘‘simge’’nin bulunmuş olması ilginçtir.
Ne demektir ‘‘Fazilet'in önünü açmak’’ ve ‘‘simge’’ nedir, kimdir?
Önce şunu saptamakta yarar var: RP ya da FP gibi siyasal örgütler ve onların gerisindeki hareketler cumhuriyet için ‘‘önünün kesilmesi gereken’’ bir ‘‘tehdit’’ iseler, bu tehdidin nasıl oluştuğunu sormak gerekmez mi?
Olan, dünün veya önceki günün mü olayıdır?
Oluşumunun başlangıçları tam yarım yüzyıl öncesine kadar gitmiyor mu?
Çok partili düzene geçişte, oy endişesiyle kesin laiklik ilkesinden hafifçe uzaklaşmaya başlanıp ‘‘yeni açılımlar’’a yönelinen yıllar.
Yüksek İslam Enstitüleri'nin kurulduğu, seçimlik de olsa okullara din dersleri koymanın düşünülmeye başladığı 1950 öncesi İnönü iktidarından ve Menderes'ten başlayıp zaman zaman askeri rejimlerden de geçerek bugünlere uzunan bir çizgi. Çizgide herkes var: Laiklikten ödün vermenin halkın özlemlerine yanıt vermek ve karşılığında oy almak anlamına geleceğini düşünen politikacılar zinciri. Örnekleri, bugünkü liderler kadrosunda da dolu.
Ama, Sayın Demirel'in bu çizgi üzerinde ayrı bir yeri var: Hem süre, hem de ‘‘özlemlere yanıt verme ve oy alma’’ mekanizmasını kullanışı açısından.
Yalnız, şuna da dikkat etmek gerek: Bu tehdidi ‘‘oluşturan’’ tek etken, laiklik konusundaki ödünler değildir. Bir başka nokta var ki, o belki çok daha önemli: Halkın ‘‘özlemler’’ini yanlış yorumlayıp yanıtı da yanlış verme.
Çalışmaya, üretime, sosyal adalete dayalı bir ekonomik kalkınma modelini geliştirip sınıflarla bölgeler arası dengesizlikleri ortadan kaldırmadınız ve kamu yatırımcılığı konusunda susuzluğu giderilmemiş bir ülkeye dıştan sunulan başıboş piyasa ekonomisi şerbetini içirdiniz mi, halkın ‘‘gerçek özlemler’’ine yanıt vermiş sayılır mısınız? Bunları yapmayıp ‘‘özlem’’ kavramını din konusundaki beklentiler anlamıyla alırsanız, dengeli kalkınma, tam çalışma, parasız eğitim ve sağlık gibi gerçek özlemler tam karşılanmış olur mu? Bunlar karşılanmayınca, çarpık kentleşmenin eteklerine tutunmuş varoşlar bu dünyayla öbürü arasında paylaştırılmış bir adil düzen söyleminin peşine takılmazlar mı?
Sayın Demirel, iktidar dönemlerinin bir bölümündeki karma ekonomici ve kamu yatırımcısı yanlarıyla bu yaklaşımın tipik örneği olmasa bile, son yıllarda yanlış dış formüllerin hararetli savunuculuğunu yaparak, Thatcher ve Reagan'larla başlayıp Özal ve Çiller'lerle bu ülkeye aktarılan çizginin üzerinde yer almış sayılmaz mı?
Şimdi, Fazilet'in ‘‘önünü’’ kesmek söz konusu olunca, böylesine kolay, bireysel ve yanıltıcı çözümlere sıçramak yerine, Fazilet'in ‘‘arkası’’nı, yani bu olayın gerisindeki oluşumu ve sorumlularını düşünmek daha doğru olmaz mı?
Paylaş