Paylaş
İstemeye istemeye nisan seçimlerine karar vermek zorunda kalan iktidar partilerinin kâbusu, yeniden 28 Şubat 1997 öncesini andıracak bir sonuç tablosuyla karşılaşmaktır: Türkiye, seçimden çıkabilecek bir FP-DYP hükümetiyle birlikte, Cezayir modeli başta olmak üzere, bir yığın kötü olasılıkla karşı karşıya kalacak ve çok kişinin gözünde başlıca sorumlu, böyle bir seçime karar verenler olacaktır.
Onun içindir ki, daha şimdiden ‘‘Fazilet'i yenmek’’, nisan seçimlerinin tek sloganı olmaya adaydır.
Fakat, iktidarı oluşturan partilerin bu konuda düşünce berraklığına eriştikleri söylenemez. Fazilet'i yenmek, her üçünün de arada sırada yaptıkları gibi, çağdaşlık ve cumhuriyetçilik sözleri etmekle başarılabilecek bir iş midir? Üçünün de sık sık yaptıkları gibi, ‘‘Mütedeyyin vatandaşların inançlarına saygılıyız’’ demek yetecek midir?
Yoksa, işin bir de eksik kalmış ekonomik ve sosyal boyutu mu vardır?
Daha doğrusu, Fazilet'i asıl zor durumda bırakabilecek olan ekonomik ve sosyal boyut bakımından iktidar partileri ne kadar avantajlıdırlar?
Bu noktanın iyi anlaşılabilmesi için, Refah Partisi'nin Bayan Çiller'le ittifak kurduğu günleri düşünmek gerek.
O günler, Milli Selamet Partisi'nden beri sürdürülen bir ekonomik ve sosyal politika görüntüsünün terk edildiği günlerdir. Bayan Çiller'le bir araya gelinceye kadar, Erbakan ve çevresinin Türkiye'ye sunduğu bir kalkınma modeli, ülkenin geleceğine ilişkin proje vardı: Ulusal ağır sanayi atılımıyla başlayıp yeni sanayi dallarında en son teknolojileri denemeye hazır, adaletli bir toplum düzeni yaratmaya yönelik, bağımsızlığı üzerine titreyen bir Türkiye. Bu yaklaşım, partinin öbür yönünü, köktendinciliğe dönük yüzünü ikinci plana iten, o konudaki niyetlerin biraz hoşgörüyle karşılanmasını sağlayan bir yaklaşımdı. Sosyal adalete de yer veren bir sanayi toplumunda gericiliğin ayakta kalamayacağı düşünülebilirdi.
Ancak, Çiller'le ortaklık bu iyimser beklentileri yıkmış ve partinin o güne kadar bilinmeyen bir yanını ortaya çıkarmıştır: Kapitalizmi kötü sonuçlarıyla birlikte benimsemede kimseden geri kalmayan, hatta Çiller'e bu bakımdan destek veren bir parti.
Muhalefet yıllarında özelleştirmeye karşı gösterilen tepkilerin ve Anayasa Mahkemesi'ne başvuruşların yerini tam tersine politikalar almıştı.
Şimdi Fazilet'i yenmenin en kestirme yolu, Refah dönemindeki o vazgeçişlere yeni partinin de sahip çıkıp çıkmadığını sorarak şimdiki yöneticileri sıkıştırmak olabilirdi. Ama bunu kim yapacak?
O politikaları bu ülkeye getirmiş olan ANAP mı?
Ekonomik ve sosyal konularda DYP'den farksız bir DTP mi?
İktidarda Refah'ın geçirdiği değişimin benzerini yaşayan ve içindeki bazı direnişlere aldırış etmeksizin Özalcı politikalara imza atan bir DSP mi?
Hatta, iktidar partileri dışında bu rolü oynamaya soyunabilecek bir CHP'ye bile, Çiller'le ortaklık dönemlerinde aynı Özalcı tutumların peşinden sürüklenmiş olması anımsatılmayacak mıdır?
Mevcutların Fazilet'i yenmesi ve Türkiye'yi kâbustan kurtarması zordur.
Paylaş