Paylaş
Dillere persenk edilmiş biçimiyle ‘‘Ermeni soykırımı’’ denen olay konusundaki son Fransız girişiminin ilginç yanı, bir yasa kılığına büründürülmek istenmesidir. Şimdiye kadar ulusal ve uluslararası çeşitli kuruluşların, kurumların ve hatta parlamentoların ‘‘karar’’larına alışmıştık; yasa yolu yeni deneniyor.
Telaşlanmak mı gerek? Yoksa, böylesine zorlamalara varacak kadar gülünçleşmeye başlamış bir gidiş karşısında rahatlamak mı?
* * *
Her şeyden önce, dünyada yeniden alevlendirilen bu son kampanyanın Ermenistan Cumhuriyeti'ndeki iç gelişmelerden kaynaklandığını bilmek ve o gelişmeler üzerine eğilmek yararlı olabilir.
Oradaki siyasal çalkantı durulmuş değil. Şubattaki bunalımın ardından Levon Ter Petrosyan'ı alt ederek iktidara gelmiş olan Robert Koçaryan, Yukarı Karabağ kökenli. Mart ayındaki bütün kampanyasını, Petrosyan'ın Ankara'yla iyi geçinmek ve Bakü üzerindeki Türk zırhını o yoldan zayıflatmak biçimindeki politikasını eleştirmeye dayandırmıştı. Koçaryan'a göre tam tersini yapmak gerekiyordu: Soykırım hikâyeleriyle Türkiye'yi uluslararası alanda sıkıştırmak ve ‘‘Bu sıkıntıdan kurtulmak istiyorsanız, Azerbaycan'ı desteklemekten ve bizim sınır kapımızı kapalı tutmaktan vazgeçin!’’ diyebilmek.
Başka bir deyimle, tehdit aracı olarak tarihi kullanmaya yönelik bir şantaj politikası.
* * *
Böyle bir politika, yeni devlet başkanı Koçaryan'a Karabağ dışındaki Ermenistan'da örgütlenebilmek için gerekli siyasal zemini de sağlayacaktı. Çünkü, işbaşına getirdiği Armen Darbinyan kabinesini, büyük çoğunluğu teknisyen olan gençlerden kurmak zorunda kalmıştı; hükümetin yaş ortalaması 45; başbakanın kendisi de 33 yaşındaydı. Ama, bu deneyimsizliği örtbas etmek ve hükümete siyasal renk kazandırmak amacıyla, teknik kadronun arasına yeniden meşrulaştırılan Taşnak Partisi'nden iki kişi katılmıştı: Eğitim Bakanı Levon Mıkrıçyan ve Kültür Bakanı Roland Şaroyan.
Kısacası, Türkiye aleyhindeki yeni kampanyanın ipuçları Ermenistan'ın içinde olduğuna göre, bunun dünyadaki uzantılarıyla uğraşarak nefes tüketmenin anlamı yok. Kampanyanın Ermenistan içindeki mimarlarına ve onların dış uzantılarına anlatmak gerekir ki, kampanyanın faturasını yeni sıkıntılarla ödeyecek olan, yine Ermenistan halkı olacaktır. Çünkü Ankara'nın böyle bir şantaja boyun eğerek Karabağ işgalcisi bir devlete karşı tutum değiştirmesi beklenemez. Doğal olan, şimdiye kadarki tutumun daha da sertleşmesidir.
* * *
Batı dünyasındaki ülkelere gelince, oralarda da şimdiye kadar yapıldığı gibi ‘‘soykırımı lanetleme’’ kararlarıyla yetinmek yerine yasa yoluyla tarih çarpıtmakta ısrar edilirse, bilmek gerekir ki, bu ancak o ülkelerin bilim ve düşünce dünyasındaki ünlerine zarar verir. Ayrıca, şimdi böyle yasaların çıkarılmasına seyirci kalan hükümetler de kendi başlarına bela açmış olurlar. Örneğin Ermeni soykırımının, bir yasa maddesiyle alenen tanınması demek, yasaların gereğini yerine getirmekle görevli hükümetlerin Ermeni kökenli vatandaşlarına karşı birtakım yükümlülükler altına girmesi demektir.
Yükümlülüklerin de faturasını, herhalde Türkler değil, yine o ülkelerin halkları ödeyecektir. Bu saçmalıktan rahatsız olması gereken, onlardır.
Paylaş