Paylaş
Başbakan adaylığının Ecevit'le Erez arasında gidip geldiği haftalar boyunca hep söylendi: Duruma göre, ya sağın solu iktidara getirmesinden söz edildi, ya da solun sağı. Sonuçta, ‘‘Sağ solu iktidara getirdi!’’de karar kılındı.
Arkasından Avrupa'nın sağ partileri İstanbul'da bir araya gelip Batı'daki sol partilerin ‘‘Üçüncü Yol’’ adı altında sağın oylarını kapmaya başlayışını tartıştı. İngiltere'nin Blair'i ile Almanya'nın Schröder'i güdümsüz bir füze gibi tehlikeli görülmekteydi ve bunların nereyi vuracağını kestirmek zordu.
Oysa, bir yerlerin vurulduğu falan yoktu. Yeni sol, hafif rötuşlarla Avrupa'nın kurulu düzenini kabullenmişti, o kadar.
Ama, belli ki, Avrupa'da da, Türkiye'de de kafalar iyice karışmıştır.
Kafalardaki karışıklığı gidermek için, her konuda olduğu gibi, sorulması gerekeni doğru sormak gerekir: Adı ne olursa olsun, ‘‘sol’’ diye bilinen bir parti sağ politikaları savunurak ya da solu sağın hoşuna gidecek biçime büründürerek hükümete geçerse, bunun adı ‘‘solun iktidara gelmesi’’ midir?
Aynı soruyu böyle bir kabuk değişikliğinden ters yönde geçerek iktidara gelen ya da geçmek isteyen sağ partiler için de sorabilirsiniz.
Her şey gibi siyasal kuruluşların da değişmesi doğaldır.
Önemli olan, değişikliğin hangi yöne doğru oluşundan daha çok, kuruluşun özündeki felsefeye ters düşüp düşmediğidir.
Özellikle seçim dönemlerindeki stratejiler her ülkede siyasal yelpazenin ortasına doğru kaymalara yol açar. Sağdan soldan oy tırtıklamak için ilkeler yuvarlanır, formüller yumuşatılır. Ama, bu yuvarlayıp yumuşatma sol veya sağ partileri temel özelliklerinden uzaklaştırmış ve karşıt görüşlerle bütünleştirmişse, artık bunun adı, kayma değil, başkalaşmadır: Sol sağ olmuş, sağ sollaşmıştır.
Ama, etiketler, parti adları bir süre aynı kalır.
İnsanların bir kısmı da, yine bir süre, aynı etiketlere oy vermeye devam ettikleri için, kaymalardan etkilenenler ile etiketlere bağlı kalanların oyları birbirine karışır.
Sonuçta, yalnız kafalar değil, her şey karışmıştır.
Karışıklık ise, doğru dürüst bir şey doğurmaz; bir bakarsınız, vaktiyle müthiş canlılık gösteren toplumlar, dinamik karşıtlıkların yokluğu yüzünden yerlerinde saymaya başlarlar.
Avrupalı sağcıların Avrupa solundaki birleşmeye gıptayla bakmaları hayli şaşırtıcıdır. Avrupa Konseyi'nin Parlamenterler Meclisi'nde ve Avrupa Birliği Parlamentosu'nda ‘‘sosyalist’’ etiketi altında bir araya gelen sol partilerin en kalabalık grubu oluşturdukları doğru. Ama, o gruptakilerin düşüncelerinde ve davranışlarında Avrupa sağını böylesine telaşlandıracak bir köktencilik asla bulamazsınız. Telaş, olsa olsa, belki Fransız Sosyalist Partisi dışında, bütün Avrupa solunun sağlaşmasından ve sağcı politikacıların koltuklarını kapmasından kaynaklanıyordur.
Gerçek sağcıların, sağ görüşün zaferi adına, buna sevinmeleri gerekmez miydi?
Ama, anlaşılan, orada da görüş değil, koltuk önemli.
Paylaş