Paylaş
Türkiye Cumhuriyeti'nin Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı, dün, tam üç saatini Ankara Sanayi Odası'ndaki bir panelde geçirdi. Konu, ‘‘Altyapı projelerine özel sektörün ve yabancı sermayenin katılımında imtiyaz hukuku ve uluslararası tahkim açısından ortaya çıkan sorunlar ve çözüm önerileri’’ydi.
Elektrik dağıtım şebekelerindeki yüzde 28'lik kaçağın ne kadarı bu üç saat içinde giderilebilirdi, orası bilinmez; ama, şebeke kaçaklarını önlemekle görevli olan TEDAŞ'ın sayın Bakan'a ait sorumluluk alanına girdiği biliniyor.
Bakan asıl sorumluluk alanına giren işlerin peşini bırakıp neden çok teknik bir hukuk konusuna merak sarmıştı acaba?
O teknik nitelikli panel konusunun gerisinde şu endişe yatmaktaydı: Türkiye'nin yakın gelecekte enerji darboğazıyla karşılaşması bekleniyor. Ek üretime yönelik yatırımların yapılması ve dağıtımdaki bozuklukların giderilmesi için para yok. O halde, hidrolik ve termik santralları 20 yıl, bölge dağıtımlarını da 30 yıl süreyle kiraya vererek üretim artışını ve şebeke düzeltilmesini devletten alıp özel şirketlere vermek kolay diye düşünülmüş.
Bir şey daha yapılmış: Eskiden TEK adıyla Türkiye Elektrik Kurumu'nda bütünleştirilen üretim ve dağıtım görevleri TEAŞ ve TEDAŞ olarak ikiye bölündükten sonra, bunların içindeki işletme kurumları da kamu anonim şirketlerine dönüştürülmüş.
Nedense, asıl düşünülmesi gereken iki şey düşünülmemiş.
Birincisi, santralların ve şebekelerin hepsi, şu andaki durumlarıyla bile büyük gelir getirmekte. Hem de, iki-üç yıl gibi kısa sürelerde şimdi işletme hakkını devretme yoluyla elde edilecek gelirin hepsini sağlayacak kadar.
İkincisi, artık anonim şirketlere dönüştürülen üretim ve dağıtım birimlerinin hisselerinden yüzde 10-15 gibi küçük bir bölümünü menkul kıymetler borsalarında satışa çıkarsanız, aynı geliri elde etmeniz mümkün.
Bu iki yolu bir araya getirdiğiniz zaman, hem üretimde, hem de dağıtımda yeni yatırımlar için gerekli fonlar oluşmuş olacak.
Ama, bütün bunlar dünkü panelin gerekçesini açıklamaya yetmiyor.
Üretimi artırıp şebekeleri geliştirme görevini özel ellere bırakmayı kararlaştırdığınız, daha doğrusu Atlantik ötesinden estirilen rüzgârla bu yolu seçtiğiniz zaman, ister istemez, bu işler için kurulacak şirketlere katılan yabancı sermaye sahiplerinin isteklerini de yerine getirmek zorundasınız.
Onlar, Türk hukuk sisteminden yakınmakta: İmtiyaz kavramını, Danıştay'ın öndenetimini ve idareyle şirketler arasındaki anlaşmazlıkları çözme yetkisini anlamıyor, ‘‘Uluslararası tahkim isteriz’’ diye tutturuyorlar.
Toplantının amacı, bu yüzden ortaya çıkan hukuk sorunlarına çare bulmak.
Konu, idare ve uluslararası ticaret hukukunun teknik yönlerine ilişkin olduğu için, toplantıda ileri sürülen görüşlerin doğru ve yanlış yönlerine dokunmak bu sütuna sığmaz.
Ama, ortada hüzün veren bir görüntü var: Sorunların ulusal çözüm yolları açıkça ortadayken ve işe onlarla başlamak gerekirken, kapitülasyonları yıkarak kurulmuş bir cumhuriyetin siyasal kadroları, kendi sorumluluklarına giren kurumları düzeltmeye ve görevleri iyileştirmeye öncelik verecek yerde, enerjilerini başkalarının isteklerine çare bulmak uğruna tüketiyorlar.
Paylaş