Paylaş
Haydi diyelim ki, hükümetteki küçük ortağın ‘‘Saddamcı’’ diye kara sürülmek istenen Genel Başkanı ‘‘Kürt devleti’’ planları konusunda duyduğu endişeyi dile getirdiği için kızdınız. Ama, dün konuşan, büyük ortağın Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'ydı. O da şunları söyledi: ‘‘Bu sadece bizim değil, Türkiye'nin endişesi. ABD'nin böyle bir projesi olması şart değil. Olaylar kendiliğinden oluşabilir. Buna karşı bizim teyakkuzda olmamız lazım.’’
Zaten, İngiltere Dışişleri Bakanı Cook'un sözleri üzerine Londra'dan ‘‘resmi kayıttır’’ diye aktarılan metne de baksanız, olayların böyle bir sonuca varabileceği, Irak'ı birlikte vurmaya hazırlananlarca da kabul ediliyor.
Kabul edilmek ne demek?
Bu olasılık, düpedüz, bir şantaj olarak kullanılmaktadır.
‘‘Saddam söz dinlemezse, vururuz; etnik ve dini gerekçelerle Saddam'dan nefret edilen 38. enlemin kuzeyini ve 36. enlemin güneyini daha da büyük şiddetle vururuz!’’ demek ne demektir?
Türkçesi, ‘‘Öyle bir vururuz ki, Irak kuzeyde Kürtler, güneyde Şiiler olarak üçe bölünür; bölünmek istemiyorsa, teslim olsun!’’ demek değil midir?
Bu sözler, Hakkâri'den, Şırnak'tan, Diyarbakır'dan binlerce kilometre uzaktaki ülkelerde büyük telaş uyandırmamış olabilir.
Hatta bu sözlerden daha açık ve endişe verici olanlar bile bir bakanın ağzından en saygın gazetelerde yayınlandığında ‘‘Hayır, öyle değil böyle’’ diyerek düzeltme yollanmamış da olabilir. Ama, o ülkelerdeki insanların bazı sözlere aldırış etmiyor olmaları, Türkiye'de bunları endişe verici olmaktan çıkarır mı?
Ama, asıl endişe verici olanı, bir ülkeyi böleceği ve arkasından çok ciddi sonuçlar vereceği açıkça bilinen, kabul edilen, yazıyla da doğrulanan bir askeri harekâtın, o ülkeye ‘‘bitişik’’ olan Türkiye'ye duyurulmadan kararlaştırılmış olmasıdır.
Üstelik, bu ‘‘bitişiklik’’ ne İran'ın ve Suriye'nin, ne de Kuveyt'le Ürdün'ün bitişikliklerine benzer.
Farkların sayılmasını mı istiyorsunuz?
Türkiye, müttefik. Hem de askeri paktların en ciddisinde, NATO'da, neredeyse yarım yüzyıldır, gerilimlerin en ağırını ve rizikoların en büyüğünü üstlenerek.
Türkiye, geçmişteki benzer girişimler dolayısıyla en ağır ekonomik bedeli ödeyen, bundan sonra da bedellerin en ağırını ödeyecek olan ülke. Milyarlarca dolarlık kayıp olarak, bütün bir bölgesini ticari durgunluğa mahkûm ederek.
Türkiye, en önemlisi, böyle bir harekât kararı alınırken bundan siyasal olarak en çok zarar görecek olan ülkedir.
Öyle bir harekât ki, kaçınılmaz sonucunun yeni bir bölünme yaratabileceği, haritaların değişebileceği açıkça söylenmektedir.
Öyle bir ülke ki, yanıbaşındaki bölünmeden ve harita değişikliğinden en çok etkilenecektir.
Başbakan Yardımcısı Ecevit'in grup konuşmasında da söylediği gibi, vurma kararı bu aşamaya geldikten sonra yapılan temaslara ‘‘diyalog’’ diyebilir misiniz?
Paylaş