Duygu ve devlet

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Yüreklerin burkulması için çocukların sizin kızınız ya da oğlunuz olması gerekmez. Öğrenci gösterileri dağıtılır ve gençler gözaltına alınırken yaşanan, televizyon ekranlarından ev içlerine yansıyan yürek burkucudur.

Yere düşmüş ve yakalanması kolaylaşmış gencin kafasına inen ağır cop.

Kollarından tutulup arabaya götürülen kızın bir de arkadan iteklenmesi.

Yerlerde tekmelenen öğrenciler.

Saçlarından çekilip sürüklenenler.

Suçları mı?

İnsafsızca cezalandırıldığına inandıkları başka öğrenciler için gösteri yapmak istemeleri.

Belki izinsiz, belki yasak yerde, belki taşkın uslüplu sloganlarla.

Ama, ne olursa olsun, polisin davranışı bu mu olmalıydı?

Devlet, gençliğine yeniden savaş açmış gibi.

‘‘Hayır, öyle değil; artık iktidar değişti, gençliğe sevecen davranmak isteyenler iktidarda’’ diyenler çıkacaktır.

Ama sahneler, senaryolu film sahneleri değil, Ankara'nın, İstanbul'un meydanlarında, okul bahçelerinde canlı çekilmiş olayların sahneleri. Aynı meydanlarda, bahçelerde oğulları, kızları olan ailelerin endişesini düşünebilir musunuz?

Polislerin, teker teker, birer insan olarak ele aldığınızda, siyasal inanç bakımından o gençlerden farklı düşünüyor olmaları, daha önceki olaylar ya da kendi arkadaşlarına yapılanlar dolayısıyla hınç duymaları, intikam duygusuyla yanıp tutuşmaları söz konusu olsa da, üniforma giyip resmi bir görev yaparken, ‘‘devlet’’ gibi davranmaları gerekmez mi? Anayasasında ‘‘insan haklarına saygılı’’ olduğu söylenen bir devletin insana, insanına, hem de genç insanına davranışı böyle mi olur? Toplantı ve gösteri dağıtmak ve gözaltı gereğini yerine getirmek için, çağdaş televizyon ekranlarına yakışan, seyredenlerin yüreğini burkmayan başka yöntemler yok mudur?

Ama, her şeyden önce o güvenlik güçlerinin siyasal sorumluluğunu taşıyan bakanların ve hükümetlerin görevlilere söyleyecekleri sözler, verebilecekleri insanca emirler olamaz mı?

Bütün bir iktidarın, başka nedenler olmasa da, sırf bu görüntüler yüzünden ailelerin, ana-babaların gözünde puan kaybetmekte olduğu görülmüyor mu?

Devlet hizmeti, polisler için olduğu gibi, başbakanlar için de, ister istemez uyanabilecek duyguların yenilip yerine aklın, mantığın ve sağduyunun konması demektir.

Çok kişi gibi, Sayın Yılmaz da Alman Dışişleri Bakanı Kinkel'e müthiş kızmış olabilir; ama, Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı olarak, Alman Dışişleri Bakanı'nın ‘‘baştan aşağı zırvalamakta’’ olduğunu söyleyemez. Söylerse, Türk devletine kızıp ‘‘İşkencecilerle masaya oturmam’’ diyen Lüksemburglu ‘‘devlet adamı’’na kızma hakkını kaybeder.

Sayın Yılmaz, ‘‘Keşke, 14 Aralık günü Avrupa'ya tepkimizi açıklarken, daha önce kararlaştırdığımız gibi, psikolojik etkisi daha vurucu olsun diye tam üyelik başvurumuzu geri aldığımızı da söyleseydik!’’ diye pişmanlık duyuyor olabilir. Ama, bu pişmanlık duygusunu yenemeyip, iş işten geçtikten sonra, hem de bir uçak yolculuğunda, ‘‘Altı aya kadar kararı düzeltmezlerse yine öyle yaparız!’’ derse, bu kez, yalnız duygusuna yenilmekle kalmaz, aynı zamanda büyük bir diplomasi hatasına ve çelişkiye düşmüş olur: ‘‘Siyasal diyaloğu kestik’’ diyen taraf, aynı zamanda bu gibi sözlerle altı aylık bir siyasal diyaloğun dik alasına davetiye çıkarmış sayılmaz mı?

Yazarın Tüm Yazıları