Dünyanın sonu

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Çarşamba, Papa'nın Vatikan'da vaaz günüdür. Her hafta bir konu seçer, San Pietro alanındaki dindarlara doğruluk yolunu gösterir.

Bu hafta kıyametin tarihi üzerine konuşmuş.

2.000 yılı yaklaştıkça, bu konudaki meraklar artıyor.

Vaktiyle, İsa'dan sonraki ilk binin sonu yaklaşırken de çok büyük olaylar beklenmiş. Örneğin, birçok Hıristiyan, peygamberlerinin Mesih olarak o yıl tekrar yeryüzüne ineceğine inanmış. Bugün bile, dünyanın sonunu çok yakın gören birtakım inançlar var: Yahova Şahitleri, Avventist'ler, Mormon'lar gibi.

Papa ise, ‘‘Meraklanmayın, elbet bir gün dünyanın sonu gelecek; ama, öyle sanıldığı kadar yakın değil; İncil'deki mesajın yerine gelmesi için daha epey zaman gerek’’ demiş.

Zaten, dünyanın sonuyla evrenin sonunu aynı saymak da yanlış.

Ünlü uzay fizikçisi Margaret Hack'e göre, dünyanın sonu beş milyar yıldan önce gelmeyecek. Evrenin sonu için de yüz milyarlarca yılın geçmesi gerekmiş.

Papa'yı duyduktan ve bu rakamları öğrendikten sonra, ekimde seçim hükümeti kurulmaz ve martta seçim yapılmazsa dünyanın sonu gelecekmişçesine telaşlananların sabırsızlığı daha da gülünçleşmiyor mu?

Hele, asıl kıyamet o zaman kopabilecekse.

Partiler yelpazesinin üç aşağı beş yukarı şimdikiyle aynı çıktığını, hatta cumhuriyetin geleceğinden endişe duyanları daha da müdahaleci tutumlara götürecek bir tablonun belirebileceğini düşünürseniz, apar topar gidilmiş bir seçimin Türkiye'yi nerelere sürükleyeceği hiç bilinmez.

‘‘Erken seçim sözü, parti içindeki isyancı unsurları uslu oturmaya, kongreleri, kurultayları kazanmaya yarar’’ hesabıyla bu yola gidilmekteyse, o zaman şunu da unutmamak gerekir: Küçük hesaplarla atılmış telaşlı adımlar, kişisel mekânların ötesinde ülke boyutlarına bakıldığında, hesaplı olmaktan çıkıp saçmalığa varabilir. Ülkeye zarar verecek olanın sizi kazançlı çıkarması mümkün müdür?

Yılmaz'ı Baykal'ın kişisel hesaplarına boyun eğdirten etken ne olabilir?

Ekonomik durum mu? Son günlerde pembe renkleri vurgulanan bir iyimserlik tablosundan sonra herhalde böyle bir çelişkiye düşmek istemiş olamaz.

Erbakan'dan kurtulmuş ve Çiller'den de kurtarılacak bir politika sahnesinde sağ oyları bir an önce toplayabilmek hevesi mi? Zamansız seçim açıklamasıyla felç edilmiş bir siyasal mekanizmadan artık Çiller'i suçlayıcı bir karar çıkmayacağını görmüş olmalıdır. Baykal, Çiller'i bir kez daha kurtarmış sayılmaz mı?

Asıl ağır basan etken belki şudur: Yılmaz, partisinde irticayla ciddi mücadele gücünün bulunmadığını bir kez daha görmüştür. ANAP kendi içinde bir hayli tarikat mensubu barındıran ve bu yüzden laiklik karşıtı güçlere cumhuriyetçiliğin bütün coşkusuyla karşı çıkamayan bir parti. Oysa, mevzuatta, bürokraside ve sermaye çevrelerinde bu güçlerin etkisini sıfırlayacak bir temizlik gereksinmesi de ortada.

Böyle bir gereksinmenin rüzgârıyla iktidara gelip aynı konuda iktidarsız görünmek rahatsız edici olabilir. Ama, o rüzgârla iktidara geldikten sonra, kendi içini bile temizleme çabası göstermeden çekilip gitmek daha mı az rahatsız edicidir? Dünyanın sonuna çok varken, bu telaş niye?













Yazarın Tüm Yazıları