Paylaş
Önce şu satırları birlikte okuyalım: ‘‘Her iki ülkede de kimi şahinlerin, ‘Anladık, dostluksa dostluk... Bu kadarı da fazla' diye homurdanmaya başladıkları ve ‘Üç aldım beş verdim, iki verdim dört aldım' hesaplarına giriştikleri şu günlerde, ben ‘Yetmez! Daha çok, daha çok' diye haykırıp duruyorum.’’
Türk basını şu günlerde buna benzer yazılarla dolu. Aşağı yukarı aynı şeyleri yazıp söyleyen çok kişi var.
Doğru bir sonuca varmak için bir de şu saptamayı yine birlikte yapmak gerek: Pangalos gibilerin Yunanistan'da hálá sürdürdükleri havanın aksine, Türkiye'de ‘‘Dostluk olmasın, bu kadarı fazla’’ diye homurdanan yok. Kimse, ‘‘Ege'nin bütünü bizim olsun; adaların birkaçını alalım; Batı Trakya geri verilmelidir; Kıbrıs'ın güneyini de işgal edelim’’ demiyor.
En şahin bilinenlerin bile ağzından böyle sözler hiç çıkmadı, çıkmıyor.
Ama, Atina'dan Nur Batur da tanıklık eder ki, Yunanistan'da hálá, Simitis'in muhalifleri başta olmak üzere, ‘‘Ege'deki Türk tehdidi ortadan kalkmamıştır’’ diyenler var. Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun yeniden açılmasına ilişkin olarak burada üretilen formüller henüz Batı Trakya'daki Türkler için üretilmiş olumlu formüllerle karşılık bulmuş değil. Kuzey Kıbrıs için uygulanan ambargo ve tecrit politikası bütün insafsızlığıyla sürüyor.
Bu durumda, ‘‘Dostluk iyi de, Türkler'in Avrupa sevdasını istismar edip başkalarının sırtından baskı yapmak komşuluğa sığmaz; sorunların giderilmesi için doğru dürüst konuşup anlaşmak gerek’’ demek şahinlik midir?
Hele bizim taraftan iyi niyet, güven ve hoşgörü dolu ünlü Venizelos-Atatürk dostluğunun aslında Türkiye'ye nelere mal olmuş olduğunu düşünürseniz.
Unutmayalım ki, Yunanistan'ın Ege'deki karasularını Lausanne'da öngörülen 3 deniz milinden 6 deniz miline genişletme tarihi 1936'dır; o zaman dostluk bozulmasın diye ses çıkarmayan Türkiye'nin aklını başına toplayıp aynı kararı alış tarihi ise 1964. Hava sahası için 6 milin 10 mile çıkarılışı gibi dünyada eşine rastlanmayan Elen uygulaması da o dönemden kalma.
Şimdi, buzikiler, rembetikolar, sirtakiler ve uzolar uğruna, Ege'yi Yunan gölü sayan anlayışa karşı çıkmaktan, 12 mili kesinkes önleyici bir tutum ortaya koymaktan, Kıbrıs'taki Türk varlığına son vermeyecek bir çözüm için uğraşmaktan vazgeçmek mi gerekir? Vaktiyle gösterilen gereksiz hoşgörülerin eninde sonunda komşuluk ilişkilerine zarar verdiğini ve gerçek dostluğun karşısındakini enayi yerine koymayan içtenlikli yaklaşımlara dayanması gerektiğini hiç yorulmadan ve usanmadan tekrarlamak daha doğru değil midir?
Bu yapılmadığı ve üç bile alınmadan beş vermeye karşı çıkılmadığı zaman, her türlü duygusal söz ve davranış, eninde sonunda Simitis'in uyguladığı ustaca stratejiye katkıda bulunmaktan başka bir anlam taşımış olmuyor.
Dostluk, Ankara'yı daha fazla ödün yumurtlatmaya yönelik bir folluk mudur?
Paylaş