Paylaş
Şu anda, Şemsi Denizer'in öldürülüşündeki asıl neden bilinmiyor. Soruşturma sonucunda bozuk düzenin hangi yüzü suçlu olarak sırıtacak, bilmiyoruz. Havzada ‘rödövans’’ denen sapık uygulamalar yüzünden ortaya çıkan kömür mafyalarının bu olayda rolü olup olmadığı da belli değil.
Ama, şurası açıkça belli: Son çeyrek yüzyılın ekonomik ve sosyal politikaları, eskisinden çok farklı bir Zonguldak doğurmuştur: İşsizliğin kol gezdiği, sarhoşluk, aile kavgası, adam öldürme ve kadın dövme vakalarının çoğaldığı, huzursuz bir Zonguldak.
Bozuk değişim orayı da vurmuştur.
Artık, değişen Türkiye'de neyin iyi, neyin kötü olduğunu söylemek zordur.
Çünkü, değişmenin başlıbaşına iyi bir şey olduğunu, ortaya çıkan kötülüklerin ‘‘çağ gereği’’ sayılıp hoş görülebileceğini, asıl kötü olanın bu sonuçlara karşı çıkış yüzünden değişimin engellenmesi olduğunu söyleyenler çoğaldı.
Böyle olduğu içindir ki, bugünlerde çok sık kullanılan değişme kavramını yeniden ele almak, özellikle çağın getirdiği gelişmeler dolayısıyla ortaya çıkan düşünce değişikliklerini derinliğine incelemek yararlı olabilir.
İsterseniz, öyle durumlar için hakaret kokusu taşıyan, eşi dostu, değerli bir yığın insanı rencide edebilecek ‘‘döneklik’’ kavramını kullanmayalım. Ama, kişisel inanç değişiklikleri ve dün savunduğunu bugün yermek biçiminde ortaya çıkan düşünce dönüşleri karşısında gösterilebilecek olan hoşgörü, bu dönüşlerin anlamı üzerinde kafa yormaya engel midir?
Olan, çağın getirdiği yeni durumlar karşısında gerçekten yeni bir düşünce çabası ve içtenli bir cephe değiştirme midir?
Bezginlik mi? Yenilgiyi kabullenme mi?
İktidara gelmek ve iktidarda kalmak için benimsenmiş farklı tutumlar mı?
Dış çevrelerin desteğini sağlama yollarından biri mi?
Daha önemlisi, değişim başlıbaşına bir erdem mi? Nereye doğru, nasıl bir değişim? Sol, durumların değiştirilmesi demektir; ama, iyiye, daha adil, daha çok kişi için mutluluk getiren durumlara doğru. Bu davadan dönüşün adı da yeni solculuk olabilir mi?
Tehlikeli olan, kişilere ve kişiliklere göre değişebilecek olan bu durumlardan kalkıp bütün toplum için geçerli olması istenen genel sonuçlara varmaktır. Ancak Kuzey Amerika ya da Batı Avrupa için geçerli sayılabilecek değişimleri evrensel zemine oturtup bunlardan ulus-devlet kavramının ölüm fermanı anlamına gelecek kesin sonuçlar çıkarmak gibi.
Ulusal çerçevede devrimci yaklaşımlara hálá gereksinim duyulan yerlerde ulus-devlet kavramının işlevini tamamladığından söz etmek ve acıklı bir toplum tablosu ortasında gelişmişlerin değişimleriyle birlikte tempo tutmaya kalkışmak acıklı bir özenti değil midir? Gelişmişler katarının furgon vagonuna sıçrayıp orada yakılmak, evrensel değişime katılmak mı demektir?
Paylaş