Paylaş
Önce, bu ayın Ekonomik Forum Dergisi'nde Güngör Uras'la yapılan söyleşideki şu satırları okuyalım:
‘‘...Bugün para piyasasında iş yapan yabancı bankaların irileri Hazine'ye, ciddi bankalara ve firmalara yaklaşık yüzde 3 Euro ve yaklaşık yüzde 5 dolar faizinin üzerine 2.00 veya 2.50 puan ekleme ile bir yıl kredi vermeye hazır. Ama bugün para piyasalarında, Euro faizi veya dolar faizi üzerine 15, hatta 20 puan ekleme ile borçlanan Türk bankaları ve firmaları var. Bunlar maceracı küçük bankalar ile maceracı müteşebbisler... İçeride bankasından yüzde 25 faiz ile dolar kredisi kullanan müteşebbis, tabii ki dışarıda bir yıl vadeli borca aynı faizi öder. Daha doğrusu, ödemez, ödeyemez de. Ödeyeceğim diye borçlanır! Sonra da bu borçları devlet bankaları öder. Şöyle: Politikacıların etkili olduğu bankalar, politikacıların yandaşlarına döviz teminat mektubu veya aval (kefalet) dağıtıyor. Eline ‘devlet bankası'nın kapı gibi döviz teminat mektubunu veya ‘aval vaadi'ni alanlar dışarıdaki para piyasalarında kapı kapı dolanıyor. ‘İşte devlet garantisi. Faizin üzerine 15 veya 20 puan ödemeye de hazırız. Bize kredi verin' diyerek yabancı piyasaların ‘kanına giriyor, ahlakını bozuyor'. Bu tip borçlanmalarda, borçlar vadesinde genelde ödenmiyor. Londra piyasalarındaki dedikoduya göre, geçmiş aylarda bir devlet bankasının mektubu ile alınan beş ayrı borç ödenmediğinden devlet bankası beş teminat mektubu karşılığını yabancı bankalara tıkır tıkır ödemiş. Ödeyen devlet bankası olduğundan ‘kime ne?'. Ama, devlet bankası, ‘aracı'. Ödemeyi yapan Türk halkı. Para, simitçisinden ev kadınına kadar halkın cebinden çıkıyor.’’
Şimdi de, dünkü Hürriyet'ten Muharrem Sarıkaya'nın hükümet pazarlıklarına ilişkin şu satırlarını anımsayalım:
‘‘...Üç parti de kararname gerekmeden atama yapılabilecek kadrolara sahip başta kamu bankaları ve Köy Hizmetleri'nden sorumlu devlet bakanlıkları(nı)...alabilmek için yoğun mücadele veriyor.’’
Sonra, Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan'ın hükümet ortaklığı konusunda önceki gün söylediği şu sözleri akılda tutarak düşünelim:
‘‘...Dünya görüşleri farklı, aralarında doku uyuşmazlığı var. Normal bir hükümet modeli değil.’’
Bu üç gözlemi yan yana koyduğunuz zaman gün gibi beliren şaşırtıcı sonuç, bu ülkedeki yolsuzlukların, kredi rezaletlerinin, devleti soyup soğana çevirmelerin koalisyon dönemlerinde, özellikle de ‘‘doku uyuşmazlığı’’ çekilen ortaklıklarda niçin arttığını ve hatta ayyuka çıktığını açıklayan çok önemli bir teoremin oluşmasıdır: Koalisyonlarda aşikár zıtlıkları ve dolayısıyla kopma olasılıklarını azaltmanın en etkili çaresi, genellikle, devleti soyup soğana çevirme girişimlerine karşılıklı göz yummak oluyor.
O koalisyonlar ki, kuruluşlarında hep birer ‘‘uyum mucizesi’’ sayılır ve kurucuları ‘‘İşte devlet adamlığı budur’’ denerek göklere çıkarılır.
Paylaş