Paylaş
Keşifleri, icatları sahiplenmekten herkes hoşlanır. İspanyollar, Amerika'yı keşfetmiş olmakla övünür, Fransızlar Pasteur'leriyle gurur duyar, biz bile çiçek aşısını ilk bulan olduğumuzu söyleriz.
Ama, toplumlara utanç veren ‘‘ilk’’ler de vardır.
Arjantin, ‘‘desaparecidos’’ sözcüğünü ilk kullanan ülke olmanın utancını hâlâ yaşıyor.
Desaparecidos ‘‘kaybolanlar’’ demek: 1976-83 arasında ülkeyi kasıp kavuran General Videla diktatörlüğü boyunca kaybolmuş binlerce, on binlerce insan için yaratılmış bir sözcük. Sayıları, tahminlere göre 8.000 ile 30.000 arasında değişiyor. Buenos Aires'in Mayıs Meydanı'nı ellerindeki resimlerle yıllardır dolduran analar, babalar, kardeşler hâlâ onları arayıp sormakta.
Güney Amerika ülkelerinin yaklaşık bir buçuk yüzyıllık demokrasi tarihinde asker-sivil ilişkisi, görüntü bakımından bize benzeyen, ama öz açısından bazen tam ters nitelik taşıyan özellikler gösterir. Örneğin Arjantin'deki asker, bir bakarsınız 1973-76'da olduğu gibi, ülkedeki öbür gruplara benzer basit bir ‘‘baskı grubu’’dur; arada sırada 1966-70'te olduğu gibi, sivillerle birlikte ‘‘hükümet ortağı’’ olur; zaman zaman 1958-62 arasında olduğu gibi ‘‘veto yetkisi’’ni elinde tutmakla yetinir; sık sık ve özellikle 1976 sonrasında olduğu gibi de, ülkeyi düpedüz yöneten tutucu gücün ta kendisidir.
Üstelik, benzeri görülmemiş bir vahşetle; dul bayan İsabel Peron'u devirip işbaşına geçen Videla'nın generallerinden biri, ‘‘Önce fesatçıları öldürürüz, sonra işbirlikçilerini, ardından yandaşlarını, daha sonra da olan bitene seyirci kalanları ve nihayet çekingen davranan herkesi!..’’ demişti.
Bilanço, sivil giyinmiş ‘‘ölüm mangaları’’nca evlerden ve caddelerden alınarak bir yerlerde öldürülen, hatta helikopterlerden okyanusa atılan genç ihtiyar, kız erkek, mezarsız binlerce insandan geriye kalan acılar yığınıdır.
Arjantim Temsilciler Meclisi'nin İnsan Hakları ve Güvenceler Komisyonu Başkanvekili Mario Cafiero, geçen günkü Clarins Gazetesi'nde ‘‘Bütün kültürler, bütün dinler ölüye saygıyı, vücudunu törenle gömmeyi, mezarını bilmeyi ve gününde anmayı gerekli sayar’’ diyordu. ‘‘Bunun içindir ki, kayıplar konusu, geçmişte kalmış bir insan hakları ihlali değil, hâlâ sürüp giden bir ihlaldir.’’
‘‘Kolektif belleği yeniden inşa etmek’’ten söz eden Cafiero'nun verdiği bir yasa önerisi var: ‘‘Gerçeği öğrenme hakkı’’na ilişkin bir öneri. Devlet, kayıplar için bir elde toplanan tek bir resmi kayıt tutacak ve yakınlarına karşı gerçeği aydınlatma yükümlülüğü altına girecek. Elindeki bütün bilgilerden, arşivlerdeki bütün belgelerden yararlanarak, hukuken zamanaşımına uğrayıp kapatılmış görünen bütün dosyaları yeniden açarak.
Sorumlular ölmüş yahut resmen affedilmiş olsa da.
Cezalandırmak değil, bilmek, bildirmek amacıyla.
Cafiero, ‘‘Zaten, affetmekten söz etmek için, cezalandırabilecek duruma gelip cezalandırmamak, bunun için de bilmek gerekir’’ diyor.
Arjantin yakın geçmişinin on binlerce kara sayfasına ancak böyle sünger çekilebileceğini hesaplarken, Galatasaray Postanesi karşısında toplanan bir avuç insanımızın acısına azıcık merhem sürmenin de yine gerçeği bulup bildirmekle mümkün olacağını düşünmeden edebilir misiniz?
Paylaş