Paylaş
Dün, Denizcilik Bayramı'ydı. Gemiler bayraklarla donandı, yarışlar yapıldı, eğlenceler düzenlendi, nutuklar söylendi.
Türkiye kıyılarının denizle belki en çok bütünleşmiş köşesi olan Bodrum'da ise, kutlama bir başka türe bürünmüştü. Yeni kurulan Uluslararası Yat Kulübü, alışılmış kutlamaların öncesinde, hem sualtı arkeolojisinin tanıtımına, hem de yat turizminin sorunlarını tartışmaya ağırlık veren bir toplantı düzenlemişti.
Kabotaj yasasının yıldönümlerinde, genellikle ülkenin kendi limanları arasındaki deniz taşımacılığı konuşulur, öbür sorunlar gözardı edilir. Bodrum toplantısı, bu tekdüzeliği kıran bir etkinlikti: Yalnız deniz turizmiyle uğraşan şirketlerin temsilcileri değil, tekneciler, süngerciler de konuştu.
Devletçiliğin hep yerildiği, ama çaresiz kalınca hep devletten medet umulan bir ülkede, her zaman her vesileyle olduğu gibi, ‘‘devlet şunu yapsın, bunu yapsın’’ diyerek.
Oysa, Ankara'daki devlet yıllardır bir Denizcilik Bakanlığı bile kuramamıştı.
* * *
Geçenlerde Harp Akademileri Komutanlığı'nca düzenlenen bir toplantı, iki önemli kavram arasındaki farkın ve bağlantının vurgulanmasına vesile olmuştu: Deniz gücü ve denizcilik gücü kavramları.
Deniz gücü, malum: Donanma, denizlerde askeri üstünlük, bunun gereklerinin yerine getirilmesi vesaire.
Ama, bir başka güç, denizcilik gücü olmadan deniz gücünün sağlamlığından söz edilebilir mi?
Denizcilik gücü, yani deniz ulaşımının, limanların, tersanelerin, kıyı güvenliğinin, deniz ticaretinin, denizcilik eğitiminin oluşturduğu güç.
Her şeyden önce de, deniz sevgisinin, denizciliğin bitmeyen önemini kavramanın, insanlık tarihindeki yerini bilmenin gücü.
O bakımdan, basit yelkenli tek kişilik teknelerle çocukların yaptıkları yarışlardan büyük regattalara, süngercilikten sualtı arkeolojisine, balıkçılıktan su ürünlerinin değerlendirilmesine kadar ülke insanlarını denizle bütünleştirecek, denizi günlük yaşamın ayrılmaz parçası yapacak her şey, bir ülkenin denizcilik gücünü artırmaya yarayacak. Deniz gücünün zırhlıları, muhripleri, çıkarma gemileri böylesine sağlam bir deniz gücünden gelen insanlarla dolduruldukça etkili olur.
* * *
Buradan Profesör İ. Reşat Özkan'ın vurguladığı bir başka ayrılığa sıçramak gerek: Deniz ülkesiyle denizcilik ülkesi kavramları arasındaki fark ve bağlantı.
Türkiye, kesinlikle bir deniz ülkesi. Kıyılarının uzunluğu, kabaca bir hesapla, tam 8 bin 300 kilometre. Marmara'yla Karadeniz'i de katarsanız, Akdeniz çevresinin en uzun kıyılı ülkesi.
Ama, Türkiye tam bir ‘‘denizcilik ülkesi’’ durumuna gelmedikçe ve insanlarının çoğu sırtları denize dönük oturdukça, kıyıların uzunluğu neye yarar?
Paylaş