Paylaş
Artık her şey gün gibi ortaya çıkmıştır. Üçlü iktidar, Meclis'te doğru dürüst bir sol gücün olmayışından yararlanarak, gelip geçmiş ekonomik ve sosyal politikaların en sağ olanını uygulamaya niyetlidir.
Aynı zamanda, takınılabilecek tutumların en az ulusal olanını da.
Oysa, bu hükümetin en büyük ortağı, adında ‘‘sol’’ sözcüğünü taşıyan bir partidir. İkinci büyük ortak, ‘‘ulusalcı’’ geçinen bir gelenekten gelir. Üçüncü ortak ise, Özal'ın eliyle, bu eğilimleri de içeren ünlü ‘‘dört eğilimli orta direk partisi’’ olarak kurulmuştur.
Bir bakıma, üç ortak birden ulusalcılık iddasındadır. Biri sol ulusalcı, öbürü sağ ulusalcı, üçüncüsü de muhafazakár ulusalcı olduğunu söyler. Şimdi, hepsi bir araya gelerek, iddialarının tam aksine bir programı uygulamak üzere kolları sıvamışlardır. Yapmak istediklerinin ne solla ve sosyal devlet anlayışıyla ilgisi vardır, ne de ulusalcılıkla. Reform adı altında ileri sürülenler, IMF'nin ve İstanbul sermayesinin isteklerinden başka bir şey değil.
Sosyal güvenlik ‘‘reform’’una bakın: Bula bula, emeklilik yaşıyla oynamaktan başka çare bulamamışlardır. Oysa, sigortalı çalışanların sayısı kadar sigortasız çalışanın var olduğunu bilerek davransalar ve sigortasız insan çalıştırmaya karşı savaş açsalar, hem yaptıkları gerçek bir reform olacak, hem de yeni sigortalanmış milyonlarca insan için ödenecek primlerle sosyal güvenlik darboğazının mali sorunları büyük ölçüde çözülebilecek. SSK hastanelerinin durumunu iyileştirmek, kurum mallarının yönetimine yeni bir anlayış getirmek gibi yapılabilecek daha bir yığın başka iş varken emeklilik yaşının yükseltilmesine el atmak, IMF'nin emrini apar topar yerine getirmek değildir de nedir?
İşçiler, ‘‘Madem emeklilik yaşını yükseltiyorsunuz, bari karşılığında işsizlik sigortası getirin’’ dediklerinde, yapılmak istenene bakın: İşsizlik sigortasını zorunlu taşarruf fonu kesintileri üzerine oturtmak.
Bu, çalışanlarla alay etmek değil midir? Zorunlu tasarruf, adı üstünde çalışanların devlet zoruyla para biriktirmeleri ve sonra da bu birikimleri geri alıp istedikleri gibi kullanmaları demektir. Demek ki, birikimleri ödememek için bulunan son çare, birikmiş paraları işsizlik sigortası fonuna çevirmek oluyor. Daha önce düşünülen, birikimlerin geri ödenmesi yerine sigortalılardan isteyenlere her yıl için hizmet süresine iki ay eklemek gibi bir yol bile yeni tasarıda yok.
Şimdi sormak gerekiyor: Solculuk ve ulusalcılık tafralarıyla işbaşına gelen böyle bir üçlü ittifak, bu ülkenin emekçi yığınlarını, Meclis'te gerçek temsilcileri yok diye, büsbütün soyup soğana çevirmek için mi kurulmuştur?
Unutulmamalıdır ki, Meclis'teki sütliman görüntüden cesaret alan böyle bir yaklaşım, olsa olsa, asıl muhalefetin Meclis dışına taşmasına ve yasamadaki aldatmacaya karşı emekçilerin önayak olacakları sosyal hareketlerin ağır basmasına yol açacaktır. Bunun nerelere varacağını kimse kestiremez.
Paylaş