Cumhuriyetin restorasyonu

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiye, Refah-Doğru Yol ikilisinden kurtarıldı diye, rastgele her türlü ekonomik ve sosyal politikaya mahkûm edilemez.

Hele bu politikaların uygulayıcıları gerçek kurtarıcılar değilse.

Gerçek kurtarıcı, cumhuriyetçi düşüncedir. Sendikalardan gönüllü toplum kuruluşlarına, kadınlardan öğretmenlere, bürokrasiden orduya kadar çeşitli çevrelerin tepkileriyle ortaya konan ve bir aşamadan sonra karşı konulmaz ağırlığıyla iktidar değişikliğine yol açan cumhuriyetçi düşünce.

Dolayısıyla, böyle bir kurtuluş sonrasında yapılacaklar, yalnız eğitimde değil, ekonomiden sosyal politikaya kadar her alanda cumhuriyetin temel felsefesine ve devrimci özüne uygun olmak zorundadır. Ülkeyi şu birkaç ay öncesinin feci çökme noktasına getirmiş olan sağ politikaların peşinden gitmekle dönüp dolaşıp varılacak yer, yine aynı tıkanış noktasıdır.

Refah Partisi, din konusunda cumhuriyet karşıtı duyguları istismar ederken, bir yandan da ekonomik ve sosyal alanlarda başlangıçtaki devrimci tutumdan dönüşün yarattığı tepkileri kullanarak büyümüştü. Planlı karma ekonomiden, ulusal sanayiden, sosyal adaletten yana görünüyordu.

Oysa, iktidarda, Çiller'in peşine takıldı ve savunduklarının tersini yaptı. Böylece Özal'cı politikaların yarattığı ‘‘sosyal tahribat’’ devam etmiş oldu. Cumhuriyet karşıtı dincilik bu patlayıcı sosyal zeminde daha da tehlikeli olmaktaydı.

Demek ki, ‘‘cumhuriyetin restorasyonu’’, eğer sağlam olması isteniyorsa, yalnız dinle eğitim ilişkilerinde değil, ekonomik ve sosyal alanlarda da köklü bir rota değişikliğine dayandırılmalıdır.

Ama, öyle uygulamalar oluyor ki, sanki o çizgi sürermiş gibi.

En çarpıcı örnek, Batı Karadeniz'in kuytu bir köşesinde, Ereğli Dağları arasına sıkışmış Alacaağzı ocağında yaşanıyor.

TTK, yani Türkiye Taşkömürü Kurumu, oradaki üretimi ton başına 1 milyon 400 bin lira karşılığında taşerona vermek istemiş, fakat kazanan şirkete devir işlemi işçinin bilinçli direnişi üzerine durdurulmuştu. Ne var ki, sendika şube başkanının anlatımına göre, kazandırılan şirketin sahibi Refah'a yakın olduğu için, hükümetin değişmek üzere olduğu günlerde devir formalitesi işçiden gizli olarak tamamlanıvermiş.

Şimdiki iktidar, yapılanı durdurma yetkisine hukuken sahip olduğu halde, ‘‘Olan olmuş’’ demeye getirip taşeronlaştırmayı uygulamak istemekte. Aynı akıbet, biraz ötedeki Kandilli ocağını da bekliyor.

Yani, son yıllarda başlatılan süreç, Refah'tan tekrar ANAP'a geçmiştir.

Süreç, ülkenin tek taşkömürü havzasını 2015'e kadar kapatmaya yönelik.

Önce işçi azaltıp üretimi düşürerek, taşeronlar eliyle sendikacılığı öldürerek ve rasyonel işletmeciliği köreltip ocakların kapısına kilit vurarak. Alacaağzı'nda işçi sayısı 200'e indirilip üç panodan yalnız biri çalıştırılmakta ve günde sadece 120 ton kömür üretilmekte. Oysa 300 işçi daha alınsa, 400 tona çıkılabilecek.

Havzanın başka yerlerinde de, Kozlu'da 900, Üzülmez'de 950, Karadon'da 1.000 işçi açığı var ve üretim sürekli düşüyor.

Ama, yanlışı düzeltme, üretimi artırma ve kamu yatırımlarıyla işsizliği azaltma düşüncesi yerine, ‘‘Madem ziyan ediyor, kapatılsın veya satılsın’’ diye özetlenebilecek olan felsefe ağır basmakta. Unutuluyor ki, çumhuriyeti tehlikeli çöküş noktasına getiren, yalnız yobazlık değil, Özal'la başlayıp Demirel, Çiller ve Erbakan'la sürdürülen o sakat felsefe olmuştur.

Yazarın Tüm Yazıları