Mümtaz Soysal: Cumhuriyeti körletmeden yaşatmak

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Yıllardır sürüp giden ölümlerin, daha doğrusu öldürmelerin ardından bazı şeyler çok gelişti.

Ağıt edebiyatı gibi. ‘‘Kanı yerde kalmayacak’’ sözleriyle başlayıp gitgide çeşitlenen, söylenmedik söz bırakmayan bir edebiyat.

Sonra, törenler; yakalara iğnelenmiş resimlerle başlayıp hem takdir belirtici, hem de fizik boşalım sağlayıcı alkışlamalara doğru gelişen yeni bir gelenek.

Kalabalıklarla desteklenen dayanışma, tepki, hatta güç gösterileri.

Haklı haksız suçlanan çevrelerin davranışlarında bile bazı değişmeler.

Ama iki şey becerilemedi.

Biri, suçluları bulup cezalandırma. ‘‘Faili meçhul’’ sözü neredeyse rahatlık sağlayan bir kimlik kazanmaya başladı. Sanki fail belli de, ‘‘meçhul’’ sözü bilinmezlik anlamına gelmeyen, laf olsun diye söylenmiş bir sıfat. Kesin emirler, araştırmalar, soruşturmalar, meclis komisyonları durumu değiştirmeye yetmiyor.

İkincisi, Ahmet Taner Kışlalı gibi ender değerlerin gidişini önleyecek ve toplumu her defasında bocalamaktan kurtaracak bir ‘‘cumhuriyet hukuku’’nun geliştirilmesi. Bu da becerilemedi.

Kabul edelim ki, ikincisini başarmak hepsinden daha zor bir iştir.

Elbette cumhuriyet hukuku, kimilerinin iddia ettikleri gibi basit bir susturmaca ve zorbalık hukuku olamaz; hiçbir zaman olmaya kalkışmadı da. Çünkü, cumhuriyet ve özellikle bizim cumhuriyetimiz, her zaman özgürlük demek olmamış olsa bile, her şeyden önce özürleştirme demektir. Bu ise aydınlanmaya, bilginin önündeki engelleri kaldırmaya, düşüncelerin her türlü körlenişi önleyecek ölçüler içinde açıklanmasına dayanır.

Düşünce açıklamanın neredeyse evrenselleşmiş sınırlama ölçütleme kuralı olarak benimsenen ‘‘açık ve şimdi var olan tehlike’’ gibi ölçütler bile, bugünkü tutarsız ve yönsüz hukuk düzeninde, Ahmet Taner Kışlalı'ların kaybını ve toplu bocalamayı önlemeye yetmiyor. Bırakın böyle ölçütleri, ‘‘hedef gösterme’’ cinsinden basit yasaklar bile yeterli değil.

O zaman, belki de cumhuriyetin temel özelliğinden ve buna uygun başlangıç kurallarından kaynaklanan bir hukuku yeni baştan geliştirmek gerekiyor demektir.

Nedir temel özellik? Bu cumhuriyetin bir savaş ve bir ihtilalle kurulmuş devrimci bir cumhuriyet oluşu ve ancak devrimci kalarak ayakta durabileceği değil mi? Dolayısıyla, ‘‘çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma’’ amacıyla kurulmuş bir cumhuriyette, o düzeyin altına çekici her çaba, her girişim, o yöndeki her ekonomik güç odağı, hatta her söz, bu ‘‘kendine özgü cumhuriyet’’i yıkma amacına bitişik bir ‘‘açık ve şimdi var olan tehlike’’ niteliğine bürünmüyor mu? Bunlara da ‘‘aydınlanmayı sağlayan ve körlenmeyi önleyen’’ bir özgürleştirmenin unsurları olarak bakılabilir mi?

Ama, körlenmeye yol açmayacak böyle bir cumhuriyet hukukunu yeniden yaratmak ve bunu çağdaş dünyaya akıllıca anlatıp kabul ettirmek, şu anda Türkiye'yi yöneten tutucu siyasal kadroların becerebileceği bir iş değildir.



Yazarın Tüm Yazıları