Paylaş
Yale Üniversitesi'nin, bilim alanındaki eski ününe eklenen yeni bir özelliği var: Clinton Ailesi'nin, yani hem Bill'in hem de Hillary'nin hukuk okudukları yer oluşu.
Dolayısıyla, Türk-Yunan ilişkileri konusunda orada düzenlenen bir toplantının, yalnız nitelikli olması değil, aynı zamanda ‘‘Başkan'ın adamları’’nı bir araya getirmesi de doğaldı. Nitekim, açılış konuşmasını yapan ‘‘Avrupa İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı’’ Marc Grossman oldu. Yine Clinton yönetiminin siyasal amaçlı bu çeşit toplantılar için sık sık kullandığı ‘‘Batılı Siyaset Merkezi’’ denen yarı-resmi bir kuruluşun müdürü John Sitilides de konuşmacılar arasındaydı.
* * *
Ama asıl ilginç olan, böyle bir toplantının son yılların moda akımlarından ‘‘anlaşmazlık çözme’’ adı verilen bir yaklaşım içine yerleştirilmesiydi.
Görünürde, yeryüzünün çeşitli noktalarındaki uzlaşmazlıkları, hatta alevlenme tehlikesi taşıyan gerginlikleri barışçı yollardan, tartışmalarla, temaslarla, toplantılarla çözmeye yönelik gözüken bir yaklaşım. Bu tarafıyla, iyi niyetli ve meraklı gençlerin ilgisini çekiyor. Örneğin, Yale'deki toplantının örgütleyicileri ve yürütücüleri olarak da öğrenciler gözükmekte.
Gelgelelim, gerek katılan ve çağrılanların, gerekse mali destek sağlayanların niteliğinden belli ki, zamanlama açısından Helsinki öncesinde Türkler'in Avrupa tutkusunu kullanarak Kıbrıs konusuna belirli bir ‘‘çözüm’’ getirme amacı güden çabalardan biri söz konusu. Açıkçası, bu da ‘‘Ver Kıbrıs'ta ödünü, al Avrupa'da adaylığı’’ diye özetlenebilecek bir genel stratejinin bir parçası olmakta. Bir bakıyorsunuz, ‘‘sponsor’’lar arasında, yalnız Amerika'nın yarı-resmi kuruluşları değil, Kokkalis Vakfı ya da Nomikos Denizcilik Şirketi gibi Yunanlı kurumlar veya bu çeşit ‘‘iyi niyetli ve barışçı’’ çabalara katılmaktan geri kalmayan Türkler de var.
Ama, bu tür toplantılarda hep görüldüğü gibi, dıştaki hakça ve barışçıl kabuk kısa zamanda sıyrılmakta ve asıl siyasal niyet kendini göstermekte. Örneğin, toplantıda konuşan Yunanistan'ın Washington Büyükelçisi Alexndre Philon, Kıbrıs'taki ‘‘askeri işgal’’in sona erdirilmesinden ve Ege'deki ‘‘Türk tehdidi’’nin önlenmesinden dem vurmaya ve insan haklarıyla ‘‘sivil demokrasi’’ konularında Ankara'ya ders vermeye başlayabiliyor.
Tabii, Türkiye'nin NATO'daki Daimi Temsilcisi Onur Öymen'den de ağzının payını alıyor.
* * *
Zaten, son ayların dış forumlarında insanı en çok sinirlendiren, Türk Dışişleri Bakanı'nın ‘‘harika’’ girişimleri sayesinde artık neredeyse ‘‘Avrupa adına’’ konuşma fırsatına kavuşan Yunanistan'ın ‘‘Ancak şunları yaparsanız adaylık sıfatını lütfederiz’’ demeye başlamış olmasıdır. Görünürde, Türkiye'den istenenler, Avrupa Birliği'ne girmeye heveslenen öbür ülkelerden istenenlerle aynı. Ama hem Yunanlıların, hem de başkalarının laf arasına karıştırıverdikleri ‘‘Kıbrıs’’ sözünden açıkça anlaşılıyor ki, asıl amaç Ankara'yı şu sırada Kıbrıs'ta yumuşatıp sonra da yine her şeyi yokuşa sürmektir. Sırayı başka malum isteklere getirerek.
Son yıllarda ustaca uygulanan çok yönlü ve çok aktörlü stratejinin özü budur.
Paylaş