Paylaş
Londra'daki konferansa katılanlar arasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin İngiltere'deki temsilcisi Mihail Attalides de var.
‘‘Commonwealth’’ adı verilen eski İngiliz sömürgelerinin büyükelçilerine karşılıklı olarak ‘‘yüksek komiser’’ dendiğine göre, resmi unvanıyla ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Londra Yüksek Komiseri Ekselans Michael Attalides.’’
Aslında kent planlayıcısı bir mimar ve efendi bir insan olan Attalides, dünyaca tanınmış bir devletin büyükelçisi olmaktan gelen iç rahatlığıyla, Rum yönetiminin her zamanki görüşünü dile getirmekte: ‘‘Ada Türkleri'nin Avrupalı olmasını, eski hemşerileriyle birlikte dostluk ve refah içinde yaşamasını neden engelliyorsunuz? Türkiye'nin çıkarları uğruna onları yalnızlığa, dünyadan kopmuşluğa ve yoksulluğa mahkûm etmek doğru mu?’’
Kuzey Kıbrıs'taki ‘‘çözümcüler’’e aşılanmak istenen düşüncenin neredeyse kelime kelime aynısının tıpkısı.
Çözümcülük, yeryüzünün uzlaşmazlık bölgelerindeki insanlara Batı'nın büyük ülkelerince ve özellikle Amerika'ca öğretilen yeni bir mesleğin, sanatın, hatta ‘‘bilim’’in adıdır. Okullarda kulüpleri, üniversitelerde kürsüleri bile var. Adına, ‘‘conflict resolution’’ sözcüklerindeki baş harflerin İngilizce okunuşuyla, kısaca ‘‘si-ar’’cılık deniyor.
Uzlaşmazlığın bütün verilerini, koşullarını, tarafların özelliklerini, iç ve dış sorunlarını kâğıda yahut bilgisayar ekranına döküyorsunuz; sonra, tıpkı bilmece çözmek için çeşitli unsurları yanyana koyarak, ekleyip çıkararak, birbiriyle çarparak kafa yoruşunuz gibi, eldeki sorunun çözümü için de düşünce jimnastiği yapıyorsunuz.
Karşı tarafın insanlarıyla birlikte, güle oynaya, eğlenircesine.
‘‘Ne var bunda? Olumlu, yararlı, insanca değil mi?’’ diyebilirsiniz.
Zaten böyle dedirttiği içindir ki, bu yeni ‘‘bilim’’, insanları önlerindeki uzlaşmazlığa; ulusal duygulardan ve çıkarlardan sıyrılarak, sanki başkalarına ait, tarihsiz coğrafyasız, soyut bir sorunmuş gibi bakmayı ‘‘öğreten’’, sinsice bulunmuş bir uluslararası mücadele silahı olabilmiştir.
Uzlaşmazlıkları, asıl taraflardan çok, bir üçüncü tarafın çıkarlarına ve planlarına göre çözmeyi, daha doğrusu toplumları bu yönde koşullandırmayı, içten zayıflatmayı amaçlayan bir silah.
Biliyor musunuz ki, Batılı ülkeler, Kıbrıs Türk toplumunu düşündükleri çözüm doğrultusunda yoğurabilmek için, yüz milyonlarca dolarlık bütçelerle, son yıllarda müthiş bir ‘‘si-ar grupları’’ şebekesi kurmuşlar, kendi açıkladıkları rakamlarla 3 bin, resmi makamların elindeki bilgilere göre de 10 bin kişilik bir kitleyi bu yola çekebilmişlerdir.
Dünyadan koparılmış bir toplumun dış seyahat özlemlerini, gençlerin temas susamışlığını, iyi niyetli insanların çözüm arama çabalarını sömürerek.
Amaç, Kıbrıs sorununu Türkiye'nin ve özde Kıbrıs Türklüğü'nün çıkarlarına ters düşer biçimde çözmeye yatkın bir toplum yaratmak olmuştur.
Şimdilerde, niyet fark edilip yaygınlaşma engellenince, bunun adı da Batılı diplomatlara göre, ‘‘bilimin yasaklanması’’ olmaktadır!
Paylaş