Paylaş
Genelkurmay Başkanı'nca Savunma Dergisi'nde yapılan ve dünkü Hürriyet'te özetlenen son açıklama çeşitli bakımlardan ilginç görüşler içeriyor.
Ordunun en yüksek kademelerinde dile getirilen görüşlerin hangi aşamalardan geçerek nasıl oluştuğunu bilenler, bunları bir tek kişiye özgü bireysel bir bakış açısı olarak değil, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ortak görüşleri olarak algılayacak ve herhalde üzerinde düşünmek gereğini duyacaklardır.
Görüşlerin bir bölümü Yunanistan'la savaş olasılığına ilişkin.
Orgeneral Karadayı, Yunanistan'daki bazı çevrelerin Türkiye'deki ‘‘siyasi istikrarsızlığı abarttıklarını’’ söyleyerek konuya giriyor. Ona göre, böyle bir değerlendirme Atina'yı yanlış bir hesaba sevk edebilecektir: Ankara ile ‘‘kısa süreli bölgesel ve kontrollü bir çatışma ile birtakım avantajlar elde etme’’ hesabı.
Belki, Kıbrıs'ta bazı küçük toprak kazançlarıyla moral düzeltmek gibi.
Karadayı, çatışmanın ‘‘kısa süreli, bölgesel ve kontrollü’’ olacağı yolundaki Yunan beklentisini Avrupa Birliği'nin müdahalesine güvenmekten kaynaklanır görüyor. Herhalde, İngiltere'nin Avrupa adına ve Kıbrıs'taki üslerinden yararlanarak Türkiye'nin elini ayağını tutmaya kalkacağını, hatta ABD'nin de onlara destek verebileceğini düşünmekte.
Ama, arkasından söyledikleri böyle bir hesabın Yunanistan için nasıl bir çılgınlık olduğunu açıkça ortaya koyuyor: ‘‘Ancak bölgede sıcak bir çatışma çıkarsa bunun sonu ne olur? Nerede durulur? Bu soruların yanıtlarını koşullar oluştuğunda zaman gösterecektir.’’
Akıbetinin pek de ‘‘kısa süreli ve kontrollü’’ olmayacağı anlaşılan böyle bir savaş olasılığının Karadayı'ca ülkedeki siyasal istikrarsızlıkla ilişkilendirilmesi ilginçtir.
Yine ilginç olan, Karadayı'nın bu istikrarsızlığı, kısa aralarla iktidar değişikliği anlamında klasik biçimiyle almayıp ülkedeki irtica tehdidinin henüz önlenmemiş olmasına ve bu kapsamda irticayla mücadele yasalarının çıkarılmayışına ya da mevcut yasaların uygulanmayışına bağlamasıdır.
Bu anlamdaki istikrarsızlığın ordu tarafından savaş olasılığıyla ilişkilendirilmesi, belki de gerici çevrelerin 1997 İlkbaharı boyunca ‘‘Böyle tehdit değerlendirmesi mi olurmuş?’’ biçimindeki eleştirilerine verilebilecek en doğru yanıttır.
Ama açıklamanın en dikkat çekici bölümü, ‘‘Değişimin öncüsü olan ordu daima toplumun bir adım, hele siyasilerin birkaç adım önünde gidiyor... Ve devasa bir beynin organizasyonu görüntüsünü veriyor. Çağı aşan bu değişimin mimarlarını açıklayabilir misiniz?’’ biçimindeki geniş kapsamlı ve geniş anlamlı bir soruyu ‘‘bilim ve teknolojideki gelişmeler konusunda hazırlıklı olmak’’ gibi dar bir çerçeveye oturttuğu bir bölümdür.
O bölümde bile, ‘‘her alanda yetişmiş insana olan ihtiyaç’’tan ve ‘‘Anayasa ve yasalar çerçevesinde Silahlı Kuvvetler'e düşen her türlü görevi yerine getirme azmi’’nden söz edilmesi, Türkiye'de olup bitenlerin ya da olup da bitmeyenlerin ordu tarafından ‘‘devasa bir beyin organizasyonu’’yla, yani ortak aklı kullanarak izlenmekte oluşunu daha da ilginç kılmıyor mu?
Paylaş