Paylaş
Türkiye'nin ister istemez hüzün veren temel sorunu, korkusuz yaşanan bir ülke olabilmektir: Terör korkusu, can korkusu, kaza korkusu, gelecek korkusu, işsizlik korkusu, hatta deprem korkusu olmadan yaşanan bir ülke.
Bunların hepsi ciddi korkular ve her birinin gerisinde azgelişmişliğin, eğitimsizliğin, kafasızlığın, yoksulluğun izleri var. İnsan iradesi dışındaki deprem konusunda bile yüreklerden eksilmeyen korkunun nedeni, yerleşme yeri seçimi, yapı tekniği ve denetim yöntemi gibi alanlarda bilinen kusurlardan ileri gelmiyor mu?
Ceset buluntularının ardından Hizbullah depolarında ortaya çıkan cephane miktarı, mevcut korkular yetmiyormuş gibi, insanların içine bir de Cezayir ya da Afganistan korkusu düşürdü: Türkiye, insanların din uğruna kesildiği, doğrandığı, bombalarla parçalandığı bir ülke mi olacaktır? Yaşanan tek kişilik örneklerin ve Sıvas, Kahramanmaraş gibi küçümsenmeyecek toplu olayların ardından on binlerin birbirini yediği bir yere mi dönüşecek bu topraklar? ‘‘Burada yaşanmaz!’’ diyerek çoluğunu çocuğunu toplayıp başka ülkelere gitme lafları yine ortalıktadır.
Özelllikle de, ‘‘cihat’’ sözü telaffuz edileli.
Çok kişi, ‘‘cihat’’ın ‘‘cehd’’ kökeninden geldiğine dikkat etmez ve hemen kanlı ‘‘kutsal savaş’’ları aklına getirir. Oysa, kutsal denen savaşların insanlardan asıl ne istediğine bakmak gerek: İstenen, kan değil, ‘‘cehd’’dir; yani bir dava, bir amaç uğruna nefsini feda edercesine çaba göstermek, o amaç yolunda kendi benliğini bile aşabilmek.
Yeni Türk Dil Kurumu'nun hatalı imla değişikliklerinden biri, ‘‘etmek’’ fiilinin önüne gelen Arapça ve Farsça kökenli tek hecelik sözcüklerin ayrı yazılmasıdır. Anlam açısından birleşik yazılması gereken sözcük sayısının azaltılmasına bir de bu yanlış kural eklenince, Türkçe'nin hazinesi iyice yoksullaşmış oluyor. İnsan, bu yüzden, tek heceli böyle bir sözcüğün gerisindeki kavramdan da söz etmekten çekiniyor; çünkü arkasından, ‘‘ceht yapmak’’ gibi bir dil barbarlığı bile gelebilir. Doğrusu, hecenin son harfini aslına döndürüp birleştirerek, ‘‘cehdetmek’’ olmalı.
Cehdeden kişi, yani ‘‘mücahit’’, başkalarından önce kendi nefsiyle mücadele edendir.
Cihat, böylesine zor olduğu içindir ki, rastgele ilan edilmez ve ancak en yüksek yöneticinin yapması caiz olan böyle bir çağrının peşine yine de herkes kolay kolay takılmaz. Osmanlı topraklarından öteye İslam dünyasına hükmettiği sanılan Halife'nin Cihad Fetvası bile sömürge Müslümanlarını İngiliz'e ve Fransız'a karşı ayaklandırmaya yetmedi. Hele kendi ülkesindekilerin Müslümanlığını az bulup onlara karşı cihat ilan etmek kadar büyük saçmalık olamaz.
Böyle sözlerin dolaştığı ortamlarda takınılacak en doğru tavır, bunca cahilliği doğuran ekonomik, sosyal ve kültürel nedenler üzerinde düşünmek ve gerekeni yapmaktır. Ömürlerin sonuna kadar asıl cehdedilmesi gereken budur.
Paylaş